2

197 25 6
                                    

Otuz sene sonra
*

Jack elli yaşa gelmişti ama hâlâ avcılığına devam ediyordu. Avcı olmanın kuralı buydu, eğer bir avcı olacaksan bunu son nefesine kadar yapacaktın. Kendi kanın üzerine yemin ettirilip avcılığı bırakmayacağını söylüyorsun. Avcılığa ihanet eden her zaman cehennemi hak eder. Jack, Will'in ne kadar akıllı olduğunu anlayıp onu on altı yaşında kendi kanının üzerine yemin ettirmişti..

"Bugün keşife çıkacağız. Daha fazla ilaca ihtiyacımız var, vampirler bizim için her zaman bir tehdit. Her dakika bir savaşa hazır olmalıyız. Otuz yıl önceki katliam tekrarlanmayacak diye bir şey yok." Will çadırın içine girerek pelerininin kapşonunu başından indirdi. Elinde parlak hançeriyle bir torba vardı. "Will! Neredeydin sen?" Jack'e bakarak yanına ilerledi ve ona torbayı uzattı. Hançerini kemerine takarak ayakta bekleyen avcılara döndü. Sadece Jack'in tepkisini duymak istiyordu.

"Bu otları nereden topladın? İki haftadır bu yüzden mi ortalıkta yoksun sen?" Başını sallayarak onaylamıştı. Bunlar panzehirdi. Bulunmaları oldukça nadirdi. İşlevleri ise sizi vampirin zehirinden korumaktı. Genelde çok sık kullanılmazdı çünkü her vampir her insanı onlardan birine dönüştüremezdi. Bunu sadece gerçek vampirler yapardı, onların türü de çok nadir ve azdı. Dünyada bu otlardan çok az kalmıştı ve kimse bunun tarımını yapamıyordu. Bu yüzden bu panzehir önemli insanların üzerinde kullanılıyordu. "Av'a ne zaman çıkacağız, gelirken ormanda bir takım yavru vampirlerin seslerini duydum. Köy'e saldırmaları an meselesi." Sırtını avcılara dönüp Jack'e baktı. "Yavru vampirler mi?" Başını sallayarak onayladı. Yavru vampirler yeni vampir olanlardır. Genel de kan ve insan kokusu aldıklarında yerlerinde duramazlar. "Lotusları ve yanan okları hazırlamamız gerekiyor. Keşiften önce etrafı temizlemeliyiz." Jack liderdi, doğal olarak Will de yedek liderdi ama şunu söylemek gerekirse: Will, Jack den daha ileri görüşlüydü ve ondan daha iyi liderlik yapıyordu.

Jack, Will'i dinledikten sonra konuştu. "Lotusları değil, yanan okları kullanacağız. Yavru oldukları için hızları çok olmamalı. İlk önce ormanı temizleyeceğiz, sonra keşife çıkacağız. Herkes hazırlansın." Will belindeki kemeri tutarak dışarı çıktı. Temiz havayı içine çekti. Otuz sene geçmişti ama Will hâlâ o vampirle karşılaşmamıştı. O vampir otuz yıl sonra Will'i bulacağını söylemişti fakat ortalıkta hiçbir ses yoktu. Will onun resimlerini çizmişti, görünümünü çok iyi hatırlıyordu. Şuana kadar bir çok vampiri yakalamış, bu vampirin kim olduğunu onlara sormuştu ama o kadar laiklerdi ki efendilerine, ağızlarını bıçak bile açmıyordu. Bazıları, hatta çoğunluğu kendi efendilerini tanımıyordu bile.

Yavru vampirlere sormak istese onlar sağdan soldan ısırılarak vampir olanlardı, efendilerin varlığından haberdar bile değillerdir. Will'e yaşlı bir vampir gerekiyordu. Efendisini tanıyan bir vampir lazımdı.

Av'a çıktılar, ormanda bir sürü yavru yakaladılar. Halkın önünde onları yakmak için sıraya dizdiler, hepsi zincirlerle köle gibi bağlanmış ilerliyorlardı. Zincirlerde lotus tozu olduğundan etkisiz haldelerdi. "Jack, biraz lotus toplamamız gerekiyor. Birkaç avcıyı alabilir miyim?" Lotus çiçekleri yağmur ormanlarında bulunurdu, köye en yakın olan yağmur ormanı ise birkaç kilometre ötedeydi. "Sana altı kişi veriyorum, hepiniz tam bir şekilde döneceksiniz. Tüm uzuvlarınız yerinde olmuş olacak." Will onaylayarak teşekkür etti. Siyah ve beyaz kırması olan atının üzerine binip kayışı vurdu. Avcılarıda peşinden gelerek onu takip ediyorlardı.

Yağmur ormanlarına yetiştiklerinde yolda bir aksilikle karşılaşmamışlardı. "Üç üç dağılın. Siz üçünüz oradaki göle, siz de arka taraftaki göle. Ben akarsuyun oradaki göle gideceğim. Dikkatli olun." Hepsi onayladı. Will atının kayışını diğer atların yanına, ağaca bağlayarak akarsuya ilerledi. Oklarını ve yayını sırtından çıkarıp yere koydu. Pelerinini omuzlarından, çizmelerini ve çoraplarını da ayağından çıkardı. İlk başta kollarını, daha sonra pantolonunun paçalarını kıvırdı. Buz gibi olan akar suya girerek lotusları koparmaya başladı. Her kopardığı bir lotus'u torbaya atıyordu.

Bu lotuslar bir nevi vampirlere karşı bir zehirdi. Lotuslar toplanır, kurutulur ve toz hâline getirilirdi. Genelde hançerlerin ve okların uçlarına sürerek vampirlere karşı kullanılırdı. Eğer bu tozu solarlarsa nefes almaları oldukça zorlanırdı. Aşırı yüksek dozdaki lotuslar vampirleri zehirleyip öldürüyordu. Vampirin yaşına göre zehirlenip ölme süreci değişkendir. Avılar bu zehiri öldürmek için kullanmıyorlardı, sadece etkisiz hale getirmek için kullanıyorlardı. Vampirleri öldürmek için genellikle yakıyorlardı. Lotuslar nadir bulunuyordu, bu yüzden az kullanmaları gerekiyordu bu zehiri. Sebebi ise vampirler onlara zararlı olduklarını bildiğinden yok ediyorlardı. Avcıların onları toplama gibi bir yetileri varken, vampirlerinde yok etme yetileri vardı. Tarımıda yapılamıyordu, nasıl yetiştirildiğini bir türlü çözememişlerdi.

Will torbasına baktığında şimdilik yeterli olduğunu fark etti ve sudan çıktı. Sadece üç tane vardı, diğerlerinin kaç tane topladığını merak etti. Çıkardığı kıyafetleri giyip yanlarına döndüğünde altının toplam sadece iki tane topladığını gördü. "Köy de beş tane kalmıştı, elimizde sadece dokuz tane var. Yani bir lotus başında dokuz kapsül." Will derin bir iç çekti. "Sürekli buraya gelip lotusları öldürüyor olmalılar. Tek bildiğimiz ve yakınımızda olan yağmur ormanı burası var." Yardımcı lider onlara cevap vermeyip kayışını ağaçtan çözüp atın üzerine bindi. "Uzun bir keşife çıkıp yeni yağmur ormanları öğrenmemiz gerekiyor. Her neyse, başımıza toplanmadan gidelim." Hepsi köyün yoluna geri düştü.

koi no yokan // hannigramHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin