8

133 20 8
                                    

Hannibal ile yakınlaşması artık görevi hâline gelmişti ama onu bir türlü bulamıyordu. Uçurumun kenarında, sahilde, köyün yakınlarında... hiçbir yerde yoktu. Bu Will'i geriyordu çünkü Hannibal'ı bas bayağı manipüle etmeye çalışacaklardı ama Hannibal'ın kolay bir şekilde manipüle olacak kadar aptal olmadığını biliyordu. Ayrıca, eğer halkın kulağına gitseydi kötü şeyler olabilirdi. Will resmen hain olarak görülürdü. Planıda onlara söyleyemezlerdi çünkü bu risk taşıyordu. Sadece Jack ile aralarında bir plandı. Orman avından diğer avcılarla birlikte köye dönüyordu.

Will atını durdurduğunda diğerleride durmuştu. "Siz köye gidin, biraz mantar toplayacağım." Onayladılar ve sorgulamadan köye gittiler. Herkesin güveni tamdı, yardımcı lider nasıl bir kötülük yapabilirdi ki zaten? Yui döndü ve ters yöne doğru ilerlemeye başladı. İleride bir yavru vampir gördü, bir ceylanın kanını içiyordu. Büyük ihtimalle ceylan bir yerinden kan kaybediyordu, bu yüzden yavru vampir onun kokusunu alıp ona saldırmıştı. Ceylan şimdi yerde cansız bir şekilde yatıyordu. Will hızla ucu bez sarılı olan okunu, sırtında asılı olan torbadan çıkardı. Çakmakla ucunu yaktı ve yayınıda sırtından alıp gerdi. Sabit bir şekilde duran yavruyu vurmak çokta zor değildi. Tam olarak isabet etti ve yavru vampir yanmaya başladı.

Will onun çığlıklarını duyabiliyordu. Atıyla birlikte yavaşça yanına ilerlerken vampir o kadarda çırpınmıyordu. Yavaş yavaş sönerken yüz ifadesini gördü. Gülümsüyordu, dudaklarını zar zor hareket ettiriyordu. Atından inen Will eğildi ve sönen vampirin dudaklarına, kulağını yaklaştırdı. Bir şey söylemeye çalışıyordu. "Bu lanet çok uzun sürmedi, teşekkürler." Zar zor anladığı bu cümle ona hızlı bir kalp atışı verdi. Abigailden sonra etkilendiği bir diğer vampir buydu. Oysa hâlâ Abigail hakkında rüyalar görmeye devam ediyordu. Onların gerçekten birer duyguları olduğunu düşünmeye başlamıştı.

Zavallı vampir... Zavallı vampir? Şimdi bu katillerin ismi Will için zavallı vampir miydi? Düşünmeyi kesmek için başını iki yana salladı ve atına bindi. Sahilde doğru, yokuştan aşağı, yavaş adımlarla ilerledi at. Yine dalgaların sesinden başka bir şey yoktu. Atından inip saçlarını okşadı ve kıyıya oturdu. Yui de onun yanına yattı. Burası bazenleri Will için çok rahatlatıcı oluyordu. Güneş batıyordu ve çok güzel bir manzara vardı, Will ortamın rahatlığı ile gülümsemek istedi fakat yapamadı. Burada kendisini çok huzurlu hissetmesine rağmen olanlar bunu engelliyordu. Abigail'in yükü, az önce ki vampir...Yui'nin karnına yatarak uzanıverdi. Bu at, Will için çok değerliydi. Dişi atı gerçekten kızı olarak görüyordu.

"Güzel bir atın var." Will yerinden sıçradı, farklı bir ses. Başka bir vampir buradaydı. Oturur pozisyona geçerek arkasını döndü ve ona baktı. Will'e, "Frankenstein'ın gelini" diyen kadın vampirdi bu. Dizlerinin üzerinde duruyordu. Eğilmiş, Yui'yi seviyordu. Hızla hançeriyle lotus dolu kapsülünü çıkardı. "Dokunma ona."

"Ona zarar vereceğimi mi zannediyorsun? Ah, hayır; biz sizin gibi değiliz." Bu vampirin sesi oldukça alçak ve huzur doluydu. Çok güzel bir kadındı. Atın beyaz ve siyah karışımı saçlarını sakin bir şekilde okşuyordu, Yui genelde bir vampir yaklaştığında korkudan sıçrardı ama o şu an gayet mutluydu. Will, alaycı bir tavırla güldü. "Biz sizin gibi değiliz?..." Mantıklıydı, Abigail ile tanıştığından beri vampirlere olan bakış açısı bir değişmişti Will'in. Hatta az önce ki vampirin bile etkisi vardı. Yıllar önce bu savaşı insanlar başlatmamış mıydı? İnsanlar, onlardan farklı oldukları için onları öldürüyorlardı başlarda. Vampirler, kendilerini kan alarak savunmaya başladıklarında birer canavar olmuşlardı. Çiftlik hayvanı olan köydekiler, çiftlik hayvanı değildi. Onlar vampirlerle uzlaşmışlardı. Birbirlerini anlıyorlardı. Batan güneşin ışıkları kadın vampire vuruyordu ve teni aynı Hannibal'ın ki gibi parıldıyordu. Ancak Hannibal'ın güneşte parıldayan teni daha şöhretliydi. Kızıl gözleri de aynı şekilde parlaktı. Will, onun gerçek bir vampir olduğunu buradan anlıyordu. Dönüşmüş bir vampir, sadece avlandığında gözleri kızıl olurdu; doğuştan olan bir vampirin gözleri ise avlansa ya da avlanmasa yine de kızıl olurdu. Bu vampirin gözleri de öyleydi. En az efendisi kadar güçlü olmalıydı o da. "Hannibal ile aynı şeyleri düşünüyorsun. Zamanla vampirleri daha da anlayacaksın." Kaşlarını çatarak vampire baktı. "Nereden biliyorsun?"

"Zihnini okuyabiliyorum." Will'in gözleri fal taşı gibi açıldı. Eğer zihin okuyorsa, bu vampirin çoktan Will'in planından haberi vardı. "Sakin ol, her şeyi açık açık okuyamıyorum. Sadece duygular." Avcının içi rahatlamış, yüzü yumuşamıştı. Neyse ki planları bozulmayacaktı, en azından şimdilik. "Bedelia Du Maurier, bu benim ismim. Sende Will Grahams'ın. Frankenstein'ın gelini." Vampir; orta, bukleli, sarı saçlı bir kadındı. Elbisesi kendisi gibi bir o kadar asildi. İsminin biliniyor olması, Will'in vampirlerin arasında ne kadar meşhur olduğunu anlamına geliyordu. "Bana bunu söyleme nedenin ne? Savaş'ın ortasında da bunu söyledin." Will bir şans yakaladığı düşündü. Bedelia'nın burada olmasını avantaj olarak kullanıp her şeyin nedenini öğrenirdi. Fakat bu asil vampir hiçbir şey demedi. "Seni o gönderdi, Hannibal. Abigail'e yaptığı gibi."

"Abigail? Abigail ile tanıştın mı?" Will başını sallayarak onayladı. "Zavallı kız..."

koi no yokan // hannigramHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin