5

144 20 2
                                    

oy vermeyi unutmayalım lütfen <3 :(

*

Sabahtan akşama kadar, akşamdan da sabaha kadar tüm avcılar her gün nöbet tutuyorlardı. Kanlı dolunay gecesinde, yani otuz yıl önceki savaştaki gibi hiçbir sivil saklanmıyordu. Onlarda koruma yelekleri ile ellerinde meşalelerle bekliyorlardı. "Yeterince lotusumuz yok, çok gerek duymadıkça kullanmayacağız! Sadece yaşlı vampirler, durdurulamaz vampirler için kullanılacağız. Sadece birkaç gram, fazla değil." Jack'in konuşmasını dinleyen Will, hançerini başka bir demirle keskinleştiriyordu. "Sanki birkaç gram o ihtiyarlara yetecek... tch, tch, tch..."Başka bir avcı Will'in yanında oturmuş, onun gibi hançerini keskinleştirirken konuştu. "O vampir seni kandırmış olmasın? Günlerdir bekliyoruz ama saldıran kimse-" Sesi aniden kesilen avcıya Will dönüp baktığında boğazı çoktan kopmuştu. İnsanlar çığlık attı, ani bir yanan molotof tam Will'in arkasında, vampirin üzerinde patladı. Sıcaklığı hisseden yardımcı lider, hızla ayağa kalkarak uzaklaştı. "Meşaleleri, okları yakın! Molotofları hazırlayın! Unutmayın ateşe yaklaşamıyorlar!" Yanan vampir çoktan kül olmuştu. Will etrafa baktı, gözleri sadece Hannibal'ı arıyordu. Bir sürü vampir, aynı kızıl dolunayda ki gibi köye saldırıyordu. Will ona saldıran vampirlerden, hızlı refleksleri sayesinde sıyrıklarla kurtuluyordu.

Çoğu vampir yanarak ölüyordu, halk aylarca bu savaşa hazırlanmıştı. Okçu kulelerinden fırlatılan yanan oklar vampirlere saplanıyordu. Onların öldüğü gibi, insanlarında kanları emiliyordu. Birkaç ölü vardı sadece. Will'in karşısına gelen kadın vampir gülümsedi. "Will, Will, Will; işte Frankenstein'ın gelini." Yardımcı lider, kaşlarını dediğini anlamamış bir şekilde çattı. "Şu akan kanın, bu savaşın neden gerçekleştiğini açıklıyor." Ona doğru gelen bir yanan oktan kaçarak kayboldu. O kadar hızlıydı ki, Will görmemişti bile. Frankenstein'ın gelini? Will, Frankenstein'ın gelini? Kafasını buna yoracak zamanı yoktu, savaşa devam etmeli ve Hannibal'ı bulması gerekiyordu. Yoluna çıkan vampirler onun iyice sinirini bozuyor ve daha çok kan dökmesini sağlıyordu.

Kargaşanın içinde bir cüsse gördü. Tanıdık bir cüsse. Yıllar önce gördüğü, otuz yıl önce onu öldürmeyen vampir oradaydı. Yüzünde hafif bir gülümseme vardı, asla değişmeyen o gülümsemesi. Hannibal doğrudan Will'e bakıyordu. Avcı yutkundu, hançerini çıkararak üzerine koşmaya başladı. Koştuğu sırada hançerin üzerine kapsüldeki tüm zehiri dökmüştü. Vampir hiçbir şey yapmıyordu, Will den kolay bir şekilde kaçabilirdi ama hareket etmeyip sadece Will'in ona gelmesini bekliyordu. Avcı onun üzerine atladığı gibi ikisi de yere düştü, hançerini boğazına yasladı. Hannibal'ın üzerinde duran Will, derin nefesler alıp veriyordu, öfkeyle onun suratına bakıyordu. "Bu hançerin beni öldürmeyeceğini biliyorsun." Cevabı biliyordu, bu hançer onu öldüremezdi ama Hannibal onu öldürebilirdi. Will gülümsedi. "Bu hançer seni öldüremez ama savaşı durdurabilir." Hannibal, parıldayan gözlerle ona bakıyordu. "Savaşı durdur Hannibal." Vampir gülümsedi, bir eli Will'in belinde dururken, diğer elini havaya kaldırıp parmağını şıklattı. "Gerçekten nasıl davranman gerektiğini iyi bilen bir oğlansın." Şıklattığı gibi tüm vampirler ortadan kaybolmuştu. Köyü derin sessizlik sarmıştı. Sadece yanıp tutuşan alevlerin sesi vardı. "Amacım insanları öldürmek değil, amacım sana ulaşmak; sana olan değerimi kanıtlamak." Will hiçbir şey anlamıyordu. "Ne yapmaya çalışıyorsun?"

"Zamanla anlayacaksın." Bir anda fırlatılan Will, sırtını ağaca çarparak kalçasının üstüne düştü. Nefesi kesildiği için öksürmeye başladı. Başını kaldırıp baktığında Hannibal orada değildi. Will, avazı çıktığı kadar bağırmak istedi. Hiçbir şeyi anlamıyordu, kafası çok karışıyordu. Hannibal ile arasında olan bu ilişkiyi bir türlü anlamıyordu! Neden Will? Neden ona bu kadar özel davranıyor? Neden Will dediğinde savaşı durdurmuştu? Will ne diye Frankenstein'ın gelini olmuştu? İki ay önce neden Abigail'ı o kadar doyurup Will'e göndermişti? Abigail, "Seni kurtaracak." derken neyi kastediyordu!? Gerçekten bağırmak üzere olan Will elini sadece yere vurdu. "Will, iyi misin!" Jack koşarak yanına gelmiş, onu tutarak ayağa kaldırmıştı. "Ahhh, sanırım birkaç kemiğimi kırdım..." Lider, onu tutarak yürümeye başladı. "Ne oldu? Savaş nasıl bir anda duruverdi?"

"Jack, şuan bunları konuşacak... ahh! H...halim yok." Zaten kafası yeterince karışıktı, canı da fena halde acıyordu. Dinlenmek istiyordu. Sadece hiçbir şeyi düşünmeden uyumak istiyordu. "Halkımız bir çok vampiri öldürdü, senin sayende Will; bir ordu kurdun. Onlara inanç kazandırdın." Will elini beline yerleştirdi ve tekrar acıyla sızlandı. "Yaa, aferin o zaman bana." Gerçekten halkına ne kazandırdığını umursamıyordu. Halkını sevip sevmediğini bilmiyordu bile. "Nöbete devam edeceğiz."

"Gerek yok, bir daha saldırmayacaklar. Şimdilik." Jack ona bakarak kaşlarını çattı. "Nereden biliyorsun?" Will de ona baktığında göz göze geldiler. "Söylediğim şeye güvenmiyor musun? Saldırmayacaklar dediysem saldırmayacaklar." Jack bir şey söylemedi, daha da sorgulamadı. Yapacak çok işleri vardı. Yaralılara yardım etmek; ölüleri gömme, vampirlerin küllerini temizleme, yıkılan yerleri tekrardan inşaat etmek.... Will kırık kemiklerine rağmen her şeye ve herkese yardım etti.

koi no yokan // hannigramHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin