12

125 15 2
                                    

"Aramıza döndüğüne sevindim Will." Jack gülümseyerek omzunu patpatladı. Planın yayılmaması için çok fazla o konu hakkında konuşmuyorlardı fakat zamanın yaklaştığını bilmek bile Jack'e çok iyi geliyordu. "Sen olmayınca bir türlü yavru vampirlerle ilgilenemedik. Av'a çıkmaya ne dersin?" Will bunu istemiyordu, vampirleri avlamak istemiyordu fakat kamuoyunun düşünceleri onun için çok önemliydi. Eğer Will'in Hannibal ile ne kadar yakınlaştığı aralarında yayılırsa, büyük bir isyan çıkabilirdi. Kimseyi dinlemezlerdi. İnsan korktuğu zaman kimseyi duyamaz oluyor. Will gülümsedi. "Tabii, çok iyi olur."

Hazırlandılar. "Lotuslar ne durumda?" Herkes atına binerken, Jack ile Will göz göze geldiler. "Bugün acil olmadıkça kullanmayacağız ama elimizde çokça var." Başıyla onayladı ve Jack'in komutu ile kapılar açıldı. İkişer sıra hâlinde, elli kişi av'a çıktı. Yavaş adımlarla ilerliyorlardı. "Sessiz olun, bugün hava kapalı. Yavrular her an ortaya çıkabilir." Genelde güneşten nefret eden yavrular, kapalı günlerde daha çok ortaya çıkarlardı. Bir yağmur yağmak üzeredir, bu yüzden ateşle yanmaları imkansız olur. Will, onları bu özelliklerinden dolayı toprak altında saklanan, yağmur yağınca yüzeye çıkan salyangozlara benzetiyordu.

Bir süre orman sessizdi. Atların adımlarından başka hiçbir ses yoktu. "Siktir, altıma sıçmak üzereyim." Orman o kadar kararmıştı ki ister istemez geriliyordunuz. Sessizlik adeta kulaklarınızda çınlıyordu. Çalılıklardan sesler geldi. "Sessiz olun!" Will'in göğüsü hızla kalkıp indi. "Yanan oklarınızı hazırlayıp nişan alın. Bir iki tane değiller, ikiden fazlalar." Herkes Will'in dediğini yaptı. "Lotuslarınızı hazırda tutun, yağmur yağmak üzere. Hançer kullanıp yakın mesafeden dövüşeceksiniz." Yanan oklar hazırlandı. Vampirlerin çığlıkları ıssız ormanda yankılandı. Will okunu gererek ağaçların arasında hızla dolanan bir vampiri vurdu. Diri diri yanarken acı dolu çığlığını duyabiliyordunuz. Will o sırada Abigail'ı tekrar gördü. Hızla gardını düşürmemek için başını iki yana salladı. "Geliyorlar!" Will'in demesi ile birçok vampir, çalılıkların ve ağaçların arasından akın etti. Atlar yerlerinde ayağa kalkıp kişnediler. Bazı avcılar yere düşerken üzerlerine ağaçların içlerindeki vampirler atlıyordu. Üzerinde vampir duran bir avcı, onu ısırmasın diye direnirken Will hançerini çıkardı ve aceleyle atından indi. Koşarak vampiri arkasından yakalayıp boğazını kesti ve tekrar Abigail'ı o vampirin yerinde gördü. Vampirin tüm kanı avcının yüzüne aktı.

Bu vampiri öldürmeyecekti ama daha yavru olduğundan iyileşme özellikleri gelişmediği için saldırılarını azaltacaktı. "Ayağa kalk." Will yerdeki avcıya elini uzattı ve kaldırdı. "Ölmeye zamanın yok." Gök gürüldedi. "Yağmur yağmak üzere! Lotuslarınızı hazırlayın!" Jack bağırdığında herkes kapsüllerini çıkardı. Yavrular çok fazlalardı ve yağmur yağmak üzereydi, yani bu durumda lotusları kullanmaları şarttı. Gök tekrar gürüldedi, mor bir şimşek bir vampire çarptı. Yağmur bir anda başladı, başladığı gibi şakır şakır yağdı. Will ıslanırken, kapsülünü açtı ve hançerine döktü. Kapsülde yeteri kadar bırakarak kemerine geri taktı. Herkes ısırılıyordu, kanları tüketiliyordu; vampirler ölüyordu.

Çok az kalmıştı. Saatlerce süren savaşın sonunda vampirler ölüyordu ve sadece son bir tane kalmıştı. "Nerede olduğunu kestiremiyorum." Herkes etrafına bakıp aralarında fısıldaşıyorlardı. Jack onlara bağırdı. "KESİN SESİNİZİ! YERİNİ ANLAMAYA ÇALIŞIYORUM!" Herkes sustu. Will o gürültüde bile -yağmurun şakırdaması, çakılan şimşekler ve az önce ki avcı fısıltıları- vampirin nerede olduğunu anlamıştı. Ağaçların tepesinde geziniyordu. "Yukarıda." Dediği gibi üzerine atladı. Hemen yana çekildi ve onu yakalayarak ağaca yasladı. O sırada birkaç vampir -az önceye göre daha azdı- daha geldi ve diğerlerine saldırdı. Sıkıca bileklerini tutarken vampirin gözlerine bakıyordu. Kırmızılardı ve ne kadar aç olduğunu görebiliyordu. Ağzını açmış, aç bir kurt gibi Will'i ısırmaya çalışıyordu. Akan salyalarını sivri dişlerinin arasında görebiliyordu. Will artık onu tutmakta zorlanıyordu. "Seni öldürmeye zorlama beni. Bana bunu yaptırma, bir vampiri daha öldüremem." Elinde ki zehirli hançeri karnına dayalıydı. "Bu kadar az lotus bile seni saniyesinde öldürebilir, yapma." Vampirin sakinleştiğini gördü. Kızıl gözleri ve sivri dişleri yerindeydi fakat bir saldırıda bulunmuyordu. "Seni yavaşça bırakacağım ve gideceksin, tamam mı?" Will ellerini çekti. Kimse ona bakmıyordu neyse ki.

Bilekleri moraran vampir kurtulmuştu. Fakat ani bir hareketle Will'e sarıldı. Karnına yaslanmış hançer vampir'e saplandı. Avcı şok içinde geriye tökezleyip hançeri çekerek yere düşürdü. O kadar ani olmuştu ki avcı, onun böyle bir şey yapacağını düşünmemişti. Will o anda her şeyi hissetti. Her şeyi ama her şeyi, vampirin hissettiği tüm her şeyi. Derin bir dehşete düştü, içinden çıkamıyordu resmen. Yavru vampir kan kustu. Yere düşmüştü, ölmüştü. "Will! Will, iyi misin? Will!" Kanlar içinde kalmış Jack yanına geldi. "İyiyim." Nefes nefese kalmıştı ve endişeden ölmek üzere gibi görünüyordu. "Yaralandın mı?"

"İyiyim." Rahatlayarak derin bir iç çekti ve hafifçe ondan uzaklaştı. "Siktir! Ödümü bokuma karıştırdın!" Yanına geri döndü. "Kendisini öldürdü."

"Ne?"

"Kendisini öldürdü. Onu tuttuğumda kolayca kurtuldu ve kendisini hançere sapladı. Hançere saplandığında öldüğünü hissettim..." Will soluklandı, duygusal şoka girmişti. "...sanki ben ölüyormuşum gibi..." Jack ona sadece baktı, bir şey demiyordu. "...korkmuştum. Ölmek istemedim. Fiziksel acıdan daha çok duygusal acıyı hissediyordum." Jack onu tuttu. "Tamam, yeter bu kadar. Seni etkilemiş olmalı, daha fazla kanlarımızın kokularıyla onları çekmeden gidelim buradan." Köye atlarıyla birlikte döndüler, Will ayrılmadan son kez yerde ki yavru vampire bakmıştı.

koi no yokan // hannigramHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin