Görünüş açısından hiç değişmemişti fakat yaş olarak elli sekiz yaşındaydı Will. Hiç yaşlanmamayı ve şu an olduğu gibi kalmaktan çok hoşlanmıştı. "Will, benimle gelir misin?" Günler olmuştu; vampirler, insanların arasına karışmıştı ve şu ana kadar hiçbir şey olmamıştı. Mutlu mesut yaşıyorlardı, birer insanmış gibi. Hatta Will'in kulağına gelen duyumlardan biri, insan-vampir ilişkileri bile yaşanıyor olmasıydı. Doğruluğundan emin değildi fakat bu ona, Hannibal ile ilk tanıştığı zamanları hatırlatıyordu. "Bir insan ile vampirin ilişkiye girmesi çok tehlikeli, vampir gardını düşürüp yer altının yerini söyleyebilir. Burada yaşayan binlerce vampir var." Will sandalyede oturuşunu düzeltip bu görüşü öne süren yaşlı vampire baktı. "Vampirin, gardının o kadar kolay düşeceğini zannetmiyorum, ayrıca bir yemin etti; vampirler sözlerinin eridir. Hem vampir olduğunu bilmek bile zorunda değil." Chiyoh, ukala ve aşağılayıcı bir bakışla, sandalyede oturuşunu doğrulttu. "Vampirleri neden bu kadar anladığına eminsin Will?"
"Chiyoh." Hannibal'ın tok ve uyarı dolu olan sesini duyan Chiyoh, sesini keserek arkasına yaslandı. Will gülümsedi ve aynı onun gibi sandalyede oturuşunu doğrulttu. "Vampirleri anlamıyor olsaydım, insanlığımdan vazgeçip bir vampir olur muydum Chiyoh?" Kadının sesi çıkmadığında, gülümseyerek arkasına yaslandı. "Bende öyle düşünmüştüm." Aralarındaki toplantı ve gerginlik son buldu. Hannibal ile Will dışarıda, Floransa'nın sokaklarında geziyorlardı. "Sanırım senin en çok kızıl gözlerini seviyorum." Hannibal güldü. "Alışmak garip oluyor. Will, bak ne diyeceğim." Yaşlı vampir durduğunda Will de durup ona döndü. "Yer altında yaşamayı bırakıp neden burada bir ev tutmuyoruz?" Will gülümsedi. Kulağa hoş geliyordu. "Evet, evet güzel olabilir."
Bir anda içine bir kurt düştü. Kendini hiç güvende hissetmedi. Kalbi çok hızlı atmaya başladığında Hannibal, onda neler olduğunu anlamıştı. "Sorun nedir?" Will ona yanıt verecekti fakat şu an etrafa bakmakla meşguldü. Bir sıkıntı vardı, kelimenin tam anlamıyla ikili izleniyordu ve başlarına bir şey gelecekti. "Burada güvende olduğumuzu zannetmiyorum, biri bizi fark etmiş olmalı." Dediği gibi Will, karnına zehirli bir ok yedi. Hannibal, okun nereden geldiğini kestirmişti; atan kişi çoktan fark edilmişti. Yere düşen Will'i tuttu Hannibal. İnsanlar onlara bakıyorlardı, yardım etmeye gelenlerde olmuştu. Yaşlı vampir onlara sorun olmadığını, şimdi onu hastaneye götüreceğini söylemişti. Will, ağzındaki kara kanı tükürmemek için direndi; Hannibal, karnından akan aynı renkteki kanın fark edilmemesi için ceketini üzerine atmıştı. Ondan önce oku hızla çıkarmıştı ve ucunu üzerine silerek kara renkteki kanı silmişti. "Zehir o kadar güçlü ki beni bile etkiliyor." Hannibal öksürdüğünde Will'i kaldırdı. Zehirlenmiş vampir, hızla terlemeye başladı. Gözleri kararırken, sağlıklı vampir onu sımsıkı tutarak olabildiğince hızlı bir şekilde yer altına götürdü.
Diğer vampirlere olanı göstermediler, bir an önce onu muayeneye aldılar. Bedelia, panzehiri getirdi. "Daha önce böyle bir yara almadı Will, dayanması mucize olacak." Hannibal, onun üzerini acele ile çıkardı. Will dayanamayıp kanı öksürdü, bayılmamak için zor dayanıyordu. "Will, benimle kalmalısın tamam mı?" Abigail'ı gördü. Odanın köşesinde, ellerini önünde birleştirmiş ona bakıyordu. "Will, bana bak." Hannibal onun yüzünü tutup kendisininkine çevirdi. "Beni dinliyor musun?" Zehir onu o kadar etkilemişti ki konuşacak gücü bulamıyordu. Şu an sadece... Abigail gibi hissediyordu. Will onu ilk başta zehirlediğinde oda böyle hissediyor olmalıydı fakat kız o kadar güçlü idi ki konuşabiliyordu. "Dinliyor musun?" Will başını sallayarak onay verdi. "Isı derecesi oldukça yüksek bir demiri yarana bastıracağız ve üzerine panzehirin tozunu dökeceğiz." Will kaşlarını çattı. Neden sıcak bir demiri yarasına basıyordu ki? "Yarana bastığımız sıcak demir, iyileşmeyi tetikleyecek ama acısı o kadar fazla olacak ki yaşama ihtimalin yüzde kırk. Sadece ölmemeye odaklan, tamam mı?" Yaralı olan tekrar başını salladı. Bedelia'nın ellerinde siyah eldivenler vardı, sıcak demiri tutuyor olmalıydı. Demire göz ucu ile bakan Will, onun ne kadar sıcak olduğunu turuncumsu renginden anlıyordu. Bir anlığına onun acısını çekmek yerine ölmeyi yeğeledi. "Hazır mısın?" Koltuğun kenarını sıkarak başıyla onayladı.
Bedelia hiç beklemeden demirin ucunu yaraya bastırdı. Ucundaki kare şekil, Will'in gövdesinde yer ediniyordu bile. Will acı ile avazı çıkana kadar bağırdı. Bir anlığına Bedelia'yı ittirmeyi bile denemişti fakat tabii ki yapamamıştı. Hannibal onu sıkıca tutuyordu. Böyle bir acıyı daha önce hissetmemişti, sanki sadece karnı değilde tüm vücudu yanıyordu; kan yerine damarlarından lavlar akıyordu. Hızlı hızlı nefes alıyordu. Vücudu, acının oluşturduğu his ile sırılsıklam olmuştu. Yanan diğer vampirler gibi hissetti, cayır cayır yanan vampirler.
Demir sopa sonunda yarasından çekildiğinde biraz olsun bile acısı hafiflemişti fakat hâlâ yanıyordu. Sopa bir başkasının eline gittiğinde Bedelia, eğilerek panzehiri yaraya döktü. Parmaklarını yaranın içinde hissetti. Will acı ile sızlanırken Hannibal ona tam destek oluyordu. Elini sıkarken bir yandanda ıslak saçlarını alnından ittiriyordu. "Okun girdiği yerde daha çok zehir olduğundan panzehiri buraya uyguladım. İlk önce buradan temizleyecek sonra tüm vücuduna yayılacak Will. Yaranı tetiklediğimiz için iyileşmesi daha hızlı olacak, zehir tüm özelliklerini kısıtladığı için şu an iyileşemez." Hızla bir sargı sardı. Will bu sefer kesinlikle bayılacaktı ya da ölecekti. Göz kapakları ağırlaşıyordu. Hannibal ayağa kalktı ve elini, onun saçlarına yerleştirip başına uzandı. Usulca bir öpücük kondurup oğlanın yüzüne baktı. Will'in son gördüğü şey oydu, oğlanın gözleri kapandı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
koi no yokan // hannigram
Vampirosseni tekrar gördüğümde aşkından kaçmak imkansızdı. vampir hannibal, avcı will [düz hikaye, smut] devam ediyor-13022024