Kırma atının üzerinde köye dönen Will ve diğer avcılar sapasağlam yetişmişti. Tam parça dönmeyi becermişlerdi ama köyde bir sıkıntı vardı. Kapıda bekleyen nöbetçi avcılara baktı. Asker'in yüzünde soğuk bir ifade vardı, Will ona baktığında içeride ne olduğunu anlayamıyordu fakat köyden çığlık sesleri geliyordu. Kapılır açılır açılmaz Will ve diğerleri atlarıyla içeri girdi. İçeride tam bir kaos vardı. Dışarıdan bakıldığında bir grup vampirin saldırdığı düşünülürdü fakat sadece bir vampir vardı. "Will, bir vampir köye saldırdı. Seviyesi kızıl derecede, onu durduramıyoruz! Yedi yüz yaşından fazla olmalı!" Böyle bir vampir, bu basit köyde ne arıyordu? Will atından indi. "Jack onu yaraladı ama bir türlü lotus tozu kullanmıyor." Sinirle iç çekti. "Şu pinti inatçı adam." Will sırtındaki ok torbasından bir ok çıkardı. Kemerinde takılı olan kapsülü aldı. İnce kapsül yarısına kadar kuru lotusla doluydu. "Ne yapıyorsun! Tozu harcayacak mısın!" Kaşlarını çatarak ona baktı. Avcı'nın sesi kesildi ve bir şey demedi. Kapsülün mantarını açtı ve okun ucuna lotusu sürmeye başladı. Kapsülü kemerine geri takıp omzundaki yayını eline aldı. "Çok hızlı, onu vuramazsın!"
"Sus." Oku yaya taktı ve kendine doğru çekti. Bir gözünü kapatarak sağdan sola fırlayan, etrafta kaos yaratan vampiri nişan almaya çalışıyordu. "Ahh, iki saniye dursana." Birkaç dakika boyunca doğru zamanı bekledi. Adeta ürkmüş bir hayvana benziyordu, durmak bilmiyordu. En sonunda doğru zamanı bulan Will, oku yaydan saldı. Tam olarak kalbinden vurulan vampir yavaşlamaya başlamıştı. Koluna yayını geri taktı ve kemerini tutarak düşen vampirin yanına koştu. Jack ve diğer avcılarda onu zincirlemek için yanlarına geliyorlardı. "Onu bana bırakın." Lotus tozuyla kaplı zincirleri avcıların elinden alıp vampire kelepçeledi. "Will, ne yapıyorsun?!" Will derin bir iç çekti ve zinciri tutarak ayağa kalktı. "Zindana götüreceğim, biraz işim var." Jack tükürüklerini etrafa sıçratarak bağırdı. "Bu vampiri yakmamız lazım!" Zinciri omzuna aldı ve elleriyle tutarak bu vampiri zindana doğru sürüklemeye başladı. "Söz veriyorum işim bittiğinde onu kendi ellerimle yakacağım." Kimse bir şey demedi. Şok içinde kalan halk sessizdi, Will'in bir şeyler karıştıklarını ister istemez düşünüyorlardı. Neyse ki ölü yoktu, sadece kanları emilenler vardı.
Vampiri sürükleyerek yer altındaki zindana getirdi. Bu zindan vampirlere dayanıklı olmadığından çok kullanılmıyordu. Örümcekler ağlarını örüp yuva kurmuşlardı. Vampir baygın bir şekilde yerde oturmaya devam ederken, etraftaki mumları cebindeki kibritle yaktı Will. Yarasalar bir sağa, bir sola uçuşarak zindandan çıktılar. Demirliklerin ardına geçti, eski ahşap sandalyeyi karışına koyarak oturdu ve vampirin uyanmasını bekledi. Vampir şuan istese bile kaçamazdı. Lotus'un vampire karşı olan zehiri vücuduna yayılmıştı. Ayrıca Will'in belinde takılı olan torbada lotuslar vardı. Zaten ona bağlı olan zincirde de çiçeğin tozundan vardı. Eğer lotuslar az olsaydı vampir kaçabilirdi, sonuçta yaşlı bir vampirdi ama çiçeğin yoğunluğundan hiç şansı yoktu.
Sonunda uyanan vampir siyah bir kan öksürdü. Zinciri çekiştirdi ama nafileydi. "Günaydın." Öfkeli vampir ona bakarken sesini çıkarmadı. "Etrafın lotuslarla kaplı, çok direnme." Hala sessizdi. Will konuşacağını düşünmüyordu. Ama ona yıllar önce karşılaştığı, vampirlerin efendisini söyletmekte emindi. "Yaşlısın değil mi? Hızına ve lotusa olan dayanıklılığına bakılırsa yedi yüz yaşından fazlasın." Ses yok. Yavru bir köpek gibi kalmıştı dağ gibi vampir. "Halk şuan seni yakmadığım için kafayı yiyor olmalı bu yüzden elimi çabuk tutacağım." Will hançerini çıkardı ve üzerine bitmek üzere olan lotus tozunun sonlarını döktü. "Ha, ismin neydi bu arada? Lütfen." Bu kadın vampir ona sinirle bakmaya devam ediyordu. "Abigail.."
"Abigail, ona hiç benzemiyorsun ama onu tanıyorsun." Abigail, Will'in kimden bahsettiğini anlamamış gibi görünüyordu. "Hadi ama, yıllardır elime bir yaşlı vampir geçirmeye çalışıyorum ve sonunda geçirdiğim vampir mala mı yatıyor!?" Vampir genç duruyordu, belli ki çok küçük yaşta vampir olmuş olmalıydı. Will öne doğru eğilerek lotuslu hançeri Abigail'ın boğazına yasladı. "Çok fazla lotus dozundan ölebileceğini biliyorsun değil mi? Elimde seni öldürecek kadar çok lotus var." Hançer yavaş yavaş boynunu keserken ucundaki toz vampirin kanına karışıyordu. "Sizinde kanınız dökülünce ne garip oldu değil mi?" Will güldü. Vampir öksürmeye ve kan tükürmeye başladı. Zehir'in etkisinden kanı siyahtı. "Seni onun gönderdiğini biliyorum ve onun için bana teslim olduğunuda. Yaşlı bir vampir böyle bir aptallığı asla yapmaz." Abigail ondan etkilenmişti, Will'in bu kadar akıllı çıkacağını düşünmüyordu. "Zehirli hançerimi tamamen boğazına sokmadan konuş Abigail." Öksürdükten sonra siyah kanını yere tükürdü. Nefes nefese konuştu. "Beni her türlü öldüreceksen neden konuşayım?"
Will gülümsedi. "Abigail, bir anlaşma yapalım seninle, hm?" Vampir yüzünü yumuşattı. Teklifi merak ediyordu. "Bana efendinin ne planladığını; ismini, yerini söyle ve ben de seni salacağım ama bir daha yakaladığımda öldüreceğim. Tekrar yakalanacak kadar aptal olamazsın ha?" Abigail kaşlarını tekrar çattı. Will'e güvenmiyordu. "Ahh! Seni buraya o gönderdi, benimle konuşmanı ve haberini iletmeni istedi bu yüzden sadece anlat! Salacağım yemin ediyorum!" Will onu öldüremezdi, bu yaşlı vampiri kırk yılda bir ele geçirmişti; böyle bir şansı kaçıramazdı. "Hannibal. Hannibal Lecter. Efendinin ismi bu."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
koi no yokan // hannigram
Vampireseni tekrar gördüğümde aşkından kaçmak imkansızdı. vampir hannibal, avcı will [düz hikaye, smut] devam ediyor-13022024