5 - yeni bir yol

383 66 32
                                    

"Başlayan her şey biter. Yaşamın hem en umutlu hem de en trajik döngüsüydü bu." *

——

Bazen tek yapabildiğiniz merak etmektir. Hayatınızda bir sonraki gün sizi neler bekliyor bilmeden, biraz tedirginlik, biraz da umutla bekleyip merak etmek.

Emin, avcunun içinde kaybolan elimi usulca bıraktı. Tıpkı ben gibi o da biraz olsun rahatlamış görünüyordu. Onu rahatlatan şey neydi bilmesem de üzerinde durmadım. 

Ayağa kalktı. "Artık buradan gidelim o zaman. Kendi yolumuzu çizme vakti."

Yavaşça başımı salladım. Kendi yolumuzu çizip kendi hikayemizi yazacaktık yani öyle mi? O yolculukta beni nelerin beklediğini bilmeden, on beş yaşında körpe ve bir çok şeyden, hatta kendinden dahi habersiz bir kız olarak heyecanlanmıştım. Kendi yolunu çizmenin tam manasıyla ne demek olduğunu bilmiyordum. Kolay ve güzel olacağını düşündüm. 

Belki biraz yanıldım. Çünkü sonradan anlayacaktım ki hayatta hiçbir şey zannedildiği kadar kolay yahut korkulduğu kadar zor değildir. Hayat canımızı bazen öyle sızlatır ki her şey bitti sanırız. Sonra güneş öyle bir parlar ki içimiz ısınır, yeniden doğarız. Düşeriz, kalkarız. Yaşamayı öğreniriz. Kendimizi tanırız. Her vukuatta derinlerimizdeki sırları birer birer keşfederiz. Bazen farkında dahi olmadan, bazen âşikâr bir fark edişle.

"O zaman ben bahçede bekliyorum," deyip odadan çıkmak üzere kapıya yürümüştü ki aniden durdu. Arkasına dönüp bakışlarını bana çevirdi. Konuşurken biraz çekindiği yüzündeki mimiklerden belliydi. "Bu arada, dün gece üstünü annenler değiştirdi. Yani, kafana takılmasın diye söylüyorum."

Bu durumda ben de utanmıştım. Utandığımda hep yaptığım gibi bakışlarımı kaçırdım ve "Hıhı," diye mırıldandım. Düşüncelerimi bu konudan uzaklaştırmam zor olmadı çünkü Emin cümlelerini sıralamaya devam etti.

"Onlara seninle biraz konuşmak için yürüdüğümüzü ve gürültüden uzaklaşalım derken fark etmeden oraya dek gittiğimizi, sonra senin iyi hissetmeyip kendinden geçtiğini söyledim. Zeynep ablam da yorgunluktan bu tarz bayılmaların olabileceğini ekledi."

Kaçmaya çalıştığımı söyleyip beni ele vermemiş, gizlemişti. Bunu saklamamayı tercih edebilirdi. Başıma dert açılır, ailemle bir anlaşmazlığın daha eşiğine sürüklenirdim. Anne babamla aramıza giren uçurumlar büyürdü. Fakat Eminden başka kimse kaçmaya çalıştığımı, her şeyi ve herkesi ardımda bırakmak için bir delilik yaptığımı bilmiyordu. Yani Emin beni korumuştu.  

Minnettar olduğumu gösteren bir şekilde yüzüne baktım. "Teşekkür ederim," dedim sakince. Başını hafifçe oynatıp önemli olmadığını belirtti ve odadan çıktı. 

——

Ben bıçağına teslim olmuş bir kurbanlık gibi yalnızca annemlerin peşinde dolaşırken alınmıştı bütün bu eşyalar. Kimisi yeni, kimisi ikinci el, kimisi hediye... Ve sonuçta bu ev düzülmüştü. Burası bugüne dek bir zindan, bir hapishane gibi görünüyordu. Şimdiyse herhangi bir duygu uyandırmaksızın başımı altına soktuğum bir çatıydı. Belki de bana yeni fırsatlar sunacaktı ve öncesinde düşündüğüm kadar da kötü olmayan anılara sahip olabilecektim. 

Emin'in sözlerine fazla güvenip güvenmediğimi sorguluyordum. "Hemen kendini kaptırıp hayaller kurma, ailen dahi yanında olmazken iki gündür tanıdığın bu yabancı da sözlerinin ardında durmayıp seni hayal kırıklığına uğratabilir," diyordu içimde bir ses. Bir yanım hep tetikteydi. 

Buna rağmen yaşamayı kendime zehir etmemek için çabalıyor ve o umut dalına tutumak istiyordum. 

Eve gelir gelmez üzerimdeki Emin'e ait olan kıyafetleri çıkartmıştım. Ağustos ayında giyilmeyecek kadar kalın ve uzunlardı. Dolabımdaki varlığını ilk kez fark ettiğim turuncu çiçekli kısakollu bir elbiseyi giymiştim. 

ZecirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin