"Kalpten kalbe bir yol var' ve işte o yol, insanları mutlu ediyor." *
--
İnsan, anlam olmadan yapamaz, yaşayamaz diye öğrenmiştim. Öyle diyordu kitaplarda, filmlerde, hayatta. Bir anlam bulan, ona sıkıca tutunanların ise yaşamak için bir sebebi vardır. Gerçekleştirilecek bir hayal, kendisine doğru koşulan bir hedef, ruhu dinginleştiren bir duygu, muhtaç bir ele uzanan bir başka el, yürekten sevilen bir insan... Bu ve bunlar gibi anlamlar.
Ben de hayatım için nelerin anlam ifade ettiğini zamanla keşfettim. Büyüdükçe, kendimi ve dünyayı tanıdıkça fark ettim.
Okul okumak ve eğitim almak hayalimin peşinde koşarken, çok daha önemli mânâların sırrına erdim. Gelecekte.
Salondaydım. Ders kitabındaki paragrafı çevirmeye çalışıyordum. Yarınki derste işleyeceğimiz sayfalarda bulunan bilmediğim kelimeleri yuvarlak içine almış, elimdeki İngilizce-Türkçe sözlük yardımıyla anlamlarını buluyor, not ediyordum.
"Humorous = komik, mizahi" diye mırıldanarak yazdım.
"İlk haftadan ders çalışıyorsun resmen," diye hayret dolu bir sesle yanıma yaklaştı Emin. Yerde oturuyor, ortadaki sehpanın üzerindeki kitabımın üzerine doğru eğilmiş, kelimeyi yazıyordum. Başımı kaldırıp ona baktım. Yemekten sonra biraz dinleneceğini söyleyip odasına çekilmişti. Şimdi kovuğundan çıkmıştı anlaşılan.
"İlk haftadan ne çalışıyorsun Allah aşkına?" diye yeniden bir cümle bıraktı aramıza ve yanıma çöktü. Önümdeki kitaba ve ne yaptığıma baktı. Anlayacak kadar zekiydi.
"Cidden çalışkansın, ineksin, dimi?" diye hem tebrik edercesine bir sesle hem de hayret tonunu eksiltmeden mırıldandı.
"Sensin inek!" diye çıkıştım ve ters bir bakış attım. "Doğru konuş."
"Ne kızıyorsun, kötü bir şey dedik sanki!" diye homurdandı.
"You are so humorous maşallah," dedim laf sokuyor edasıyla, yeni öğrendiğim kelimeyi kullanarak. Tam yeriydi.
Güldü. "Bak işte, artık hayatta unutmazsın bu kelimenin anlamını. Sayemde kullandın bile."
Küçük bir gülüş benim de dudaklarımdan gelip geçti.
Emin yanımdan kalktı. Salonun kapısından çıkmadan önce "Ev serin, sen de üstüne bir şey giy," diye tembihledi.
Bir tarafım "Sanki ben çocuğum, düşünemem," diye söylenip sinirlense de diğer tarafım "İki saattir odadan hırka almaya üşeniyorsun, kalk da al, üşüdün işte, bu da sana bi işaret," diyerek beni haksız çıkarıyordu.
Odadan bir hırka alıp üzerime geçirdim ve dersimin başına döndüm. Ekim ayı sonbahar mevsimini hissettiriyor, akşamları hava serinliyordu. Yakında kış gelecek, soba kurmamız gerekecekti.
Bir süre daha İngilizce kelimelerin içinde yüzerken, önüme bırakılan bir bardak ve meyve tabağı ile gerçek dünyaya geri döndüm. Bardaktan havaya dumanlar süzülüyor, sıcak olduğunu haber veriyordu.
Kokusu burnuma dolduğu an bir sevinç hissi sardı içimi. İsmini unutup durduğum bir kaç bitkiden oluşan bu çayı çok sevmiştim. Aslında ilk kez denerken (iki gün önce) beğenip beğenmeyeceğim konusunda çok tereddütlüydüm ama Emin'in övgülerine güvenerek tadına baktığımda bayılmıştım. Övmekte haklıydı.
Daha önce bildiğimiz siyah çaydan başka bir çay denemeyen ve önyargılı olan ben, bu bitki çayı ile bütün önyargılarımı yıkıyordum sanırsam.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zecir
Teen FictionBazı hikâyeler bitti dediğiniz yerde başlar. * 12 Ağustos 2023 (ilk kurgu) 25 Ocak 2024 - yayın