"Bazen etrafımızda o kadar esrarlı bir hadise olur ki ince teferruatına kadar bunu sezeriz fakat hiçbir şey idrak etmeyiz; ruhumuzun içinde ikinci bir ruh her şeyi anlar fakat bize anlatmaz, böyle korkunç işaretlerle bizi muammanın derinliklerine atar ve boğar." *
✦
Bazı anlar vardır; insan kendini öyle özel, öyle değerli hisseder ki. İşte o his hayattaki pek çok şeyden üstündür. Tadını alan, hiçbir şeye değişmez. Bütün yalnızlıkları delip geçen, yaraların sızısını dindiren, insanla adeta konuşan bir duygudur. "Ben yanındayım, seni düşünüyorum, gözetiyorum, benim için önemlisin ve bunu sana bir fener olarak verdim," der adeta. Şaşar kalırsın, gözlerin dolar. Hiç beklemediğin bir anda yakalanmışsındır o hissiyata, fakat tam da ihtiyaç duyduğun zamanda...
Dünkü kırgınlığım hâlâ üzerimdeydi. Moralim pek de yerine gelmiş sayılmazdı. Ruhumda bir ağırlık vardı. Ne yaparsam yapayım üzerimden atamıyordum. İnsan, kalbini acıtan şeyleri kolay kolay geride bırakamazdı zaten.
Sabah kahvaltıdan sonra Emin birlikte çarşıya gitmeyi teklif etmişti. Asıl niyetinin benim kafamı dağıtmak ve biraz neşemi yerine getirmek olduğunu biliyordum. Yine de bu planını kabul etmiştim. Beni düşünmüştü çünkü. Onu geri çevirmek istemezdim.
Çarşıda biraz dolaşmıştık. Vitrinlerin ardındaki renkler ve hareketlilik biraz olsun kafamı dağıtmıştı. İhtiyacım olan bir şey yoktu fakat bir eteği çok beğenmiştim ve Emin'in de diretmesiyle almıştık. Ben de ona bir gömlek ve bir kaç tişört almamız konusunda ısrarcı olmuştum. Evlendiğimizden beri aynı kıyafetleri kullanıyordu. Hâlâ yeni ve temiz olsalar da farklılıklar iyiydi. Böylece o da benim bu teklifimi geri çevirmemişti ve birlikte gömlekle tişörtleri seçmiştik.
Ardından kitapçıya uğramış ve bir kaç kitap almıştık. Oradaki sakin hava, kitap kokusu ve raflarda dizilmiş ciltlerin arasında dolaşmak ruhuma biraz daha dinginlik katmıştı. Zeynep Ablanın önerdiği bir kitabı aramıştım ama yoktu. Ben de aynı yazarın farklı iki kitabı arasında kararsız kaldıktan sonra Emin'i daha fazla bekletmemek için 'ya nasip' deyip aceleyle birini seçivermiştim. Emin de bir kaç kitap almıştı. Ödememizi yapıp çıkmıştık.
Sıcaktan bunalınca Emin "Şurada bir dondurmacı var, dondurmaları efsane," diyerek beni küçük bir mekana sürüklemişti. İkimiz de sipariş verip köşedeki masalardan birine oturduğumuzda nefeslenebilmiştim. Birbirimizin aldığı kitaplara göz gezdirmiş ve laflamıştık. Az sonra dondurmalarımız geldi. İlk kaşığı ağzıma attığımda gerçekten de Emin'in söylediği kadar lezzetli olduklarını fark ettim. Yoğun, doğal bir tat ve beni ferahlatan bir serinlik vardı. Buraya Ceyda ve Hazal'ı da getirmeyi aklıma not etmiştim.
Dondurmacıdan çıktığımızda eve dönmeye karar vermiştik. Fakat eve vardıktan kısa bir zaman sonra Emin'i evdeki bazı tadilat işlerine yardım etmesi için Faruk abiler çağırmıştı. Ben de yalnız kalınca kedere kapılıp gitmemek için bütün gün dolanıp durmuş, binbir türlü iş yapmıştım. Sanki hareket etmek zihnimi susturabilecekti. Misafir ağırlayabilecek denli çeşitli yemekler hazırlamıştım. İclal ve Berke'nin beni sürükledikleri karmaşadan ve içimde bir düğüm gibi duran sorulardan kaçmak istiyordum ama ne kadar kaçsam da düşüncelerin peşimde olduğunu hissediyordum.
Başka iş kalmadığında mutfağa girip dolabı açtım ve bir kaç saat önce yaptığım limonatadan bir bardağa doldurup tepsiye koydum. Yanına küçük tenceredeki sarmalardan, fırındaki böreklerden ve kase kase yaptığım irmik tatlısından da yerleştirdim. Daha başka şeyler de vardı ama şimdilik bunlar yeterdi; Emin eve döndüğünde diğerlerini onunla birlikte yeriz diye düşündüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zecir
Teen FictionBazı hikâyeler bitti dediğiniz yerde başlar. * 12 Ağustos 2023 (ilk kurgu) 25 Ocak 2024 - yayın