17 - gurur

106 21 1
                                    

"Beni yaralarım değil, dilimi lâl eden gururum öldürecek."*


Geçen gün telefonda babam "yakın bir zamanda uğrayın," demiş, biz de onun isteğini aynı dakikalar içinde yerine getirerek ailemi şaşırtmıştık. Ziyaretimize mutlu olmuşlar, benimle ilgilenip nasıl olduğumu, tamamen iyileşip iyileşmediğimi sormuşlardı. Bu ilgi hoşuma gitmiş, değerli hissettirmişti. Onları özlediğimi fark etmiştim. Özellikle de kardeşlerimi.

Okula gittiğimi öğrendiği zamandan sonra annemle pek iletişim kurmamıştık. Hasta olduğum için durumumu merak ettiğinde Emin'in telefonunu bir kaç kez aramış ve takibini yapmıştı. Fakat benimle birebir konuşması bir iki dakikadan fazla değildi. Bu sebeple eve gittiğimizde annemden ilkin çekinsem de sonrasında onun gayet normal davrandığını fark edip kendimi rahatlatmıştım.

Mutfakta kahve yaptığım sırada annem yanıma gelmiş, babama hiçbir şey söylemediğini, söylemeyeceğini, fakat bu konuda içinin rahat olmadığını ve eninde sonunda onun da öğreneceğini belirtmişti. Hiçbir şey gizli kalmazmış hayatta. Pekala haklı olabilirdi ama birilerinin öğrenmesi artık beni ürkütmüyordu. Emin'in yanımda olacağını bildiğim için olsa gerek, eskisi kadar endişelenmiyordum.

Anneme bu sırrımıza ortak olduğu için teşekkür etmiş, biraz şımarıklık yapıp sarılmış ve kanına girmiştim. "Hemen de yüz buluyorsun," diye laf etmesine rağmen o da bana sarılmıştı.

Bugün Ceyda bizi hafta sonu için annelerimizle birlikte oturmaya davet etmişti. "Bu akşam konuşun, gelip gelemeyeceğinizi yarın haber verin," diye tembihlemişti. Tabi acil bir durum olmadıkça mutlaka gelmemizi istiyordu. Tamam demiştik ona. Eve gidince annemi arayacaktım ve durumdan bahsedecektim.

Okul dönüşünde yolda bunu düşünürken bir şey fark ettim: Annem okula gittiğim gerçeğini öğrendikten ve kabul ettikten kısa bir zaman sonra en yakın arkadaşım bizi annelerimizle evine davet etmişti. Eğer bu davet önceden olsaydı veya annem henüz öğrenmemiş olsaydı belki de yalan söylemek veya bir bahane bulmak zorunda kalacaktım. Fakat artık böyle bir yükün ve günahın altına girmem gerekmiyordu. Anneme rahat rahat sınıftan en yakın olduğum arkadaşlarımdan birinin bizi davet ettiğini söyleyebilirdim. O da müsait olup olmamasına göre davete icabet edebilir veya etmeyebilirdi. Ben de gerçek manada annemin cevabına göre arkadaşıma bir yanıt verebilirdim.

Kısacası zamanlama harikaydı. Annem okula gittiğimi ilk öğrendiğinde bu pek hoş bir olay gibi gelmese de şimdi üzerimde bir hafiflik vardı. Gerçekleşen ve şer gibi görünen bir şeyin arkasındaki hayrı görür gibi oldum. Aslına bakarsanız beni yalan veya en azından 'dürüst olamamak' gibi bir davranıştan da korumuştu. Bu fark ediş beni mutlu ederken şükrümü artırdı.

Geçenlerde din kültürü dersinde bir ayetten bahsetmiştik. "Bazen siz bir şeyden hoşlanmazsınız, halbuki o sizin için bir hayırdır. Ve bazen de bir şeyi seversiniz, halbuki o sizin için bir şerdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz," (Bakara 216) diyordu. Şimdi bunun ardındaki anlamları biraz daha kavramıştım. İnsan galiba bir şeyler yaşadıkça o anlamlara adım adım yaklaşıyor ve idrak ediyordu.

Bu düşünceler içerisinde eve vardım. Öncelikle okul formamı çıkarttım ve rahat bir elbise giydim. Elimi yüzümü yıkadım, sobayı açıp içerisinin ısınmasını bekledim. Neyse ki zaten ılıktı, biz yokken sobayı kapatmamıza rağmen çok çabuk soğumuyordu.

Ev telefonunun yanına gidip ezberimdeki numarayı tuşladım. Bir kaç çalışın ardından hemen açılmıştı. "Aloo!" diye heyecanlı bir çığırışla cevap veren canım kardeşim Buğlem'di. Onunla biraz konuştuktan sonra annemi istedim. "Anne anne! Ablam arıyo!" diye bağırışları kulağımı acıtınca ahizeyi kendimden biraz uzaklaştırdım. Hışırtıların ardından az sonra annemin sakin sesi duyuldu: "Efendim kızım?"

ZecirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin