27 - kalp atışları

79 19 6
                                    


"Evet hatırladım / Küçük basit şeyler / Yetiyor kederlenmeye / Ya da mutluluğa" *


Hatır denen şey vardır ya hani? Vefa yahut. İşte bunların bizi insan yapan özelliklerden olduğunu fark ettiriyordu hayat. Ne kadar kırgın da olsanız birine, kızgın da; yahut eski bir tanıdıktan öteye gitmese; yine de bir zamanlar paylaşılan güzel anların, hatıraların ve duyguların etkisiyle bazı şeyleri görmezden gelemez, boşveremeyiz. Bugün bunu öğrendiğim gündü.

Annemlerin bahçesinde oturuyorduk. Komşulardan bir kaçı vardı. Masanın etrafında toplanmış, çay içiyorlardı. Yaz günlerinde dahi sıcak çay içmekten kendini alamayan biz Türkler, "Çay harareti alır," bahanesini uydurmuştuk bence. Davranışımıza bulduğumuz bir kulptu bu söz. Yine de bu düşüncemi kendime sakladım.

Annem ve komşu teyzeler sohbet ederken, çocuklar yakındaki ağaçların gölgesinde oyun oynuyorlardı.

"Gel kızım, sen de otur artık. Bize hizmet etmekten iki lokma bir şey yiyemedin. Yabancı değiliz, alırız kendi çayımızı. Şu meyvelerin sen de tadına bak. Bahçeden topladık, öyle marketten alınanlar gibi değil."

Hanife teyzenin söyledikleri üzere tebessüm edip yanlarına geçtim ve boş bir tabureye oturdum. Masanın üzerindeki eriklerden birine uzanıp aldım ve ısırdım. Gerçekten de çok lezzetliydi.

"Kız Hanife, İclal neden gelmedi? Berrayla otururlardı."

Annemin İclal'den bahsetmesi üzerine tedirgin bir şekilde Hanife teyzeye baktım. Muhtemelen aramızda geçenlerden o da bihaberdi, tıpkı annem gibi.

"Kurstan arkadaşlarıyla buluşacakmış, bugüne sözleşmişler. Genç kız işte. Gezip duruyor."

Hanife teyzenin cevabını duyunca istemsizce kaşlarımı çattım. İçimden "Kesin Berke ile buluşmaya gitti," diye geçirmekten kendimi alıkoyamadım. Hemen sonra hüsnü-zan yapmam gerektiğini hatırlattım nefsime. Yine de o şüphe silinip gitmemişti. Gözümün önüne İclal'i son gördüğüm gün Berke ile olan yakın hâlleri gelince rahatsızlık duydum. "Estağfirullah," diye mırıldanıp tabureden kalktım ve çocuklara bakma bahanesiyle kadınların yanından uzaklaştım.

Ona kırgın ve kızgın olsam dahi aklıma üşüşen şeyler İclal için endişe duymama sebep oluyordu. Bir günahın koynunda uyuyordu fakat farkında değildi. Asıl korktuğum şeyse daha büyük günahlara sürüklenme ihtimaliydi.

Elimdeki erikten bir ıslık daha aldım. Omzumu ıhlamurun iri gövdesine yaslayıp evcilik oynayan Buğlem'e ve diğer çocuklara baktım. Gözlerim onlarda olsa da aklım başka yerlerdeydi. "Eğer Berke ona zarar verirse..." düşüncesi yankılandı içimde. Onu zihninden uzaklaştırmaya çalıştım ama başarılı olamıyordum.

Berke meselesinden Hanife teyzeye söz edip etmemem gerektiğine dair bir ikileme düşmüştüm. Hanife teyze ne yapacağını bilen, anlayışlı bir kadındı. Yıkıp dökmeden meseleyi halletmeye çalışırdı. "Belki ona her şeyi anlatmalıyım," diye düşündüm. Fakat tereddütlerim vardı.

Ne yapacağımı bilemeden, bir anlığına gözlerimi Hanife teyzenin üzerine çevirdim. Sohbet sırasında kahkahalar atıyordu, neşesi yerindeydi kadıncağızın. Habersizdi olan bitenden. "Acaba doğru olan ne?" sorusuna bir türlü cevap bulamıyordum. Bu işe karışıp karışmamam gerektiğini de bilmiyordum. Ama yine de İclal'in güvenliği, iyiliği ve yaptığı hatalar; içime düşen huzursuzluğun daha ağırlaşmasına yol açıyordu.

ZecirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin