"Bazı insanların yüzü, içinden geçirdiği ne varsa dışarı yansıtır."*
✦
Açık bir alandayım. Parkı olan genişçe bir meydana benziyor. Biraz ötemde insanların oturması için konulmuş banklar ve yerlerde yemyeşil çimler var. Çimler parkın etrafındaki yokuşu kaplamış, yukarıya doğru uzanıyor. Yukarki tarafta da bir kaç tane ahşap bank bulunuyor.
Etrafa karmaşa hakim. İnsanlar ordan oraya koşturuyor, hızlı adımlarla yürüyor. Tedirgin olarak bu karmaşaya ben de kapılıyorum ve adımlarımı hızlandırıyorum. Ne kadar ilerlemeyi denesem de nereye varmaya çalıştığımı bilmediğim için bir faydası yok. Üstelik insanlara toslamamak için fazladan çaba sarf ediyorum. Bu anlamsızlık karşısında duruyorum. Koşturmam bir fayda sağlamıyor. Etrafa bakarak Emin'i bulmaya çalışıyorum. Görünürlerde yok.
İnsanlar daha büyük bir endişeyle dört bir yanımdam geçerken kimisi omzuma çarpıyor. Bu çarpışlar sebebiyle hafifçe sarsılıyorum. Onları umursamamaya çalışıyorum. Aklımda Emin var. Şuan tek hedefim onu bulmak. Buralarda bir yerde olmalı. Çok uzağa gitmiş olamaz.
Onun yanına gidecektim. Hiç çekinmeyecektim. Ona karşı bir şeyler hissettiğimi belli etsem dahi sorun değildi.
Korkmuyorum bu ihtimallerden. Çünkü gün gelir de böyle bir karmaşanın ortasında onu kaybedersem bir şeyler için çok geç olur. Ben ona geç kalmak istemiyorum.
Etrafımdaki insanlara "Emin'i gördünüz mü?" diye sormak saçma da olsa kendimi bunu yapmaktan alıkoyamıyorum. "Lacivert montlu, uzun boylu, ela gözlü..."
Ne kadar çabalasam da onu bulamıyorum. Meydandan uzaklaşıp ahşap bankların olduğu kısma gidiyorum. Burası daha tenha. Etrafta bir kaç insan var. Ama onu göremiyorum.
Hava epey kararmış. Yokuşun dibinde, çimlerin üzerine oturan Faruk'a rastlıyorum. Onu görmek beni rahatlatıyor. "Faruk Abi! Emin'i gördün mü?"
Eliyle yokuşun üstündeki tepeyi işaret ediyor. "Şurada."
Teşekkür edip aceleci adımlarla bayırı çıkmaya koyuluyorum. Uzaktan zar zor seçebilsem de oradaki bankta birinin uzandığını görebiliyorum. Fakat içimde bir heyecan dalgası var. Nefes nefeseyim. Bir şeylere yetişmeye veyahut geç kalmamaya çalışıyor gibi.
Aramızdaki mesafe azalınca beni duyabileceği düşüncesiyle ona sesleniyorum: "Emin!"
Sesimi duyunca uzandığı bankta oturur pozisyon alıyor ve bana doğru bakıyor. Her şey olacağına varsın, diye geçiriyorum içimden. Yanına gidiyorum. Ve Emin neden yanına gittiğimi sorgulamıyor, beni gördüğüne de şaşırmıyor. Hatta beni bekliyor gibi.
Emin'e doğru yaklaştığım sırada, aramızda az bir mesafe kalmışken, dudaklarımızı aralamış tam bir şey diyecekken, çimler birden kayboluyor, kuma dönüşüyor. Kumlar bankı yutuyor. Her yer çöle dönüyor. Kumlar gittikçe çoğalıyor, her yeri kaplıyor. Emin'i de içine alacak denli. Korku ve endişe içimde kol gezmeye başlıyor.
"Emin!" diye bağırıyorum. Sesimde acı var. Korku var. Çaresizlik var.
Emin kumların arasında kayboluyor. Çöl onu yutuyor. Ben ismini seslenip hıçkırıklarla ağlıyorum.
Ona doğru gitmeye çalışıyorum ama birileri kollarımdan tutup engel oluyor. Biri Ceyda biri de Hazal.
Faruk da yanımızda, onlara destek oluyor.
- Yapma Berra! Yoksa sen de kumların içinde boğulup gideceksin! Artık çok geç! Emin öldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zecir
Teen FictionBazı hikâyeler bitti dediğiniz yerde başlar. * 12 Ağustos 2023 (ilk kurgu) 25 Ocak 2024 - yayın