32 - iyi ki varsın

223 25 27
                                    


" Her şey gülüşümüzün ardında saklıdır. Bizden her şeye, her şeyden bize yollar, sonsuz yollar vardır. Yolların içinde en aydınlığı kalpten kalbe olandır."*


Yaşamak şaşkınlık verici bir deneyimdir,** diyordu şu anda okuduğum kitabın önemli bir karakteri. İlkin durup bir düşünmüştüm; yaşamak neden şaşkınlık verici olsun ki? Günlük hayatın koşuşturmacası, sıradanlaşan anılar ve her gün karşılaştığımız rutinler göz önüne alındığında, bu cümle kulağa fazla iddialı geliyordu. Yine de kafamın bir köşesinde kalıvermişti bu cümle. Gün geçtikçe anladım ne demek istediğini. Yaşamak, gerçekten de şaşkınlık vericiydi. İnsan gerçek manada bakabilirse hayrete düşeceği pek çok ayrıntı yakalıyordu dünyaya dair. Bir çiçeğin yaprağındaki damarlar, esen rüzgarın burnumuza getirdiği kokular, sükutun içinde yankılanan o tanıdık sesler ve başımızdan gelip geçenler...

Bugün doğum günümdü. Kendimi her zamanki gibi hissediyordum. Bugünün herhangi bir günden farkı yok gibiydi gözümde. Doğum günlerine fazla anlam yüklemezdim. Beni yakından tanıyanlar da bilirlerdi ki, özel günlerde bir kutlama beklentim yoktu. Yine de küçük jestler elbette ki insanı mutlu ediyordu; bunu inkar etmiyordum. İnsanların hediye almak, buluşmak, sevgilerini bekki etmek için belli günlere takılıp kalmamaları gerektiğini düşünürdüm. İlişkilerimde geneli önemserdim, bir günü değil.

Emin, çarşıya gideceğiz diye tutturmuştu. Gözlerindeki hafif ışıltı ve hareketlerindeki telaş, bu ısrarın altında başka sebepler yattığını fark etmiştim elbette. Sezgilerim güçlüdür. Bir şeyler planladığını hissediyordum, fakat bunu bana çaktırmamaya çalışıyordu.

Hazırlanmış, arabaya binmiş, merkezdeki parka gelmiştik. Derenin kenarında suyun sakin akışını izleyerek yürüyor, havadan sudan konuşuyorduk. Hava serindi ama rahatsız edici derecede değildi. Ağaçların arasından süzülen ışık, parktaki her şeye huzurlu bir ton katıyordu. Kuş cıvıltıları hafif bir melodi gibi işitiliyordu.

Emin, aniden rotamızdan sapıp ağaçlık alana yöneldiğinde şaşkınlıkla duraksadım. Suyun kenarında yürümek o kadar hoştu ki! "Nereye gidiyorsun? Suyun yanında yürümek daha güzeldi," diye hafif itiraz eden bir ses tonuyla sordum.

"Şuradaki büfenin oraya," diye cevap verdiğinde, su ya da başka bir şey alacağını düşünerek ona ayak uydurdum. Emin'in adımlarını sessizce takip ederken, etraftaki ağaçların gölgesi üzerimize düşüyordu. Birkaç adım sonra yönümüz değişip ağaçların arasına girince içimde hafif bir şüphe uyanmaya başladı. Merakla çevreme bakarken dikkatimi çeken ilk şey rengarenk balonlarla süslenmiş bir alan oldu. Şüpheci bir şekilde inceledim.

İki ağaç arasına gerilmiş ip, fotoğraflar ve hem ipe hem de dallara bağlanmış balonlarla süslenmişti. Ağaçların arasında serili duran kilim göz kamaştırıyordu, üzeri yiyecek ve içeceklerle doluydu ama uzaktan ne olduklarını tam seçemiyordum. Kalbim, bu sahnenin doğum günümle alakalı olabileceğini fısıldıyordu. Kalbim mutlulukla çırpınmaya meyilli olsa da kendimi hemen kaptırmamak adına duygularımı frenledim. Bu ortamı Emin hazırlamış olabilir miydi? Ama gün boyunca yanımdaydı, nasıl yapabilirdi ki?

Tam o sırada görüş açıma giren iki tanıdık siluetle her şey yerine oturdu. Ceyda ve Hazal, yüzlerinde parlak birer gülümsemeyle bana doğru koşarak geldiler. "İyi ki doğdun Berra!" diye cıvıldayıp boynuma atıldılar. Canım dostlarım, boğacaklardı neredeyse beni. Duygulandım. Şaşkınlık ve neşe karışımıyla gözlerimden yaşlar akacak gibi hissettim.

ZecirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin