Yorum yapmayı ihmal etmeseniz keşke...
...
"Sen delinin tekisin."
Chan'ın bıkkın sesine karşılık "Yeni mi anladın," diye mırıldandı Minho, kollarını daha sıkı sardı kralın omuzlarına ve etrafına bakındı.
Denize atladığında beklediği gibi olmuştu, kısa bir süre sonra kralın elleri vücudunu sarmış ve onu yukarı çekmişti. Şimdiyse onun söylenmeleri eşlinde karaya doğru ilerliyorlardı, Minho yüzüne bakmadığı için -sırtına sarılmıştı kralın- şanslı hissediyordu. Eh kralın sinirli duran yüzüne bakmak yaptıklarını sorgulatıp kısa süreli bir pişmanlık yaşatıyordu ve Minho bu kısa süreli pişmanlığı şu anlık yaşamak istemiyordu.
Derin bir nefes aldı Chan. "Seni boğmadığıma şükret, bana cevap vermek yerine."
"Ben senin eşinim Chan, düşmanın değil. Ne boğmasından bahsediyorsun?" Tatlı bir ifade ile konuşup kralın ıslak saçlarını çekiştirdi. Kendisine epey sinirliymiş gibi görünüyordu Chan.
Tekrardan derin bir nefes aldı Chan, ciğerlerini oksijenle doldurdu ve varise bir şey demeden dibe daldı.
Bir şey demek için -belki de bağırmak için- araladığı ağzına dolan suyla birlikte çırpınmaya başladı vâris. Eşine güveniyor olsa bile bu çırpınmasına ve Chan'ın omuzlarına daha sıkı sarılmasına engel olmuyordu.
Yukarı çıktıklarında ağzına dolan suyu tükürdü vâris. Kusarcasına sesler çıkartıp ağzındaki iğrenç tadı geçirmeye çalışırken ellerini gevşetti.
"Aptal," diye homurdanan Minho'ya karşılık "Hâlâ sırtımdasın," diye tehdit edercesine konuştu Chan.
Vârisin aklına yeni yeni geliyormuş gibi "Hamileyim ben," diye bağırdı, parmakları tekrardan kralın saçlarını bulmuş ve öncekine göre daha sert çekmişti. "Biliyorsun değil mi?"
"İşte bu yüzden gitmeni söylüyorum ya sana."
Dudakları büzüldü Minho'nun. Tamam, şimdi kralı anlıyordu işte fakat gidemezdi. Barışı getirmişti onlara, en azından herkes buna inanmıştı. Şimdiyse savaş gemileri denizlerine girmiş, çoğunluğun barış düşüncesi kaybolmuştu.
Ve Minho, gözlerindeki umutsuzluğa şahit olduğu bu insanları yalnız bırakıp savaşın bitmesini sıcak yatağında bekleyemezdi.
Güneş krallığı güçlüydü. Dövüşte iyilerdi bir kere ve aynı şekilde demiri işlemekte de iyilerdi. Lakin karşılarındaki ise Ay krallığı idi. Sonuç belliydi her zamanki gibi.
Kazanan olmayacaktı, her iki tarafta ağır yaralanacak ve kaybedecekti.
Şu birkac haftada gezdiği adalardan bahsetmek istese Minho, yıkım derdi. İnsanlar yeni yeni toparlanmaya başlamıştı, yeni bir savaşa hazır oldukları pek söylenemezdi.
Çoğu yaralıydı, iyi olduklarını söyleseler bile. Çoğu korkuyordu, ailesine ve kendisine bir olacak diye korkuyordu. Ve hiç kimse bu savaşa kazanabilecek gözüyle bakmıyordu, alışmışlardı belki de.
O gemideyken kendisiyle konuşan kadın geldi gözünün önüne. Küçük çocuğuna sarılmıştı. İkisininde üstü başı yıpranmış, üstleri toz gibi şeylerle kaplıydı. Gemilerin gittiği ilk adalarda yaşayanlardan birisi olmalıydı. Ki Minho'nun takıldığı tek şey bu değildi.
Umutsuz bakıyordu kadın. Hiçbir umudu kalmamıştı işte, gemiler vârisin onlara sevindirerek verdiği o umut kaybolmuştu.
İskelenin tahtalarından tutunup ismini bilmediği bir kumandanın yardımıyla kendini yukarı çekti Minho ve Chan'ın da denizden çıkmasıyla ona doğru döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Twisty/ Bangİnho
FantasyÖlmek istemeyen Ay Krallığının tek varisinin yapması gereken iki şey vardı: Kraliyetinden kaçmak ve kendini güvenceye almak için Güneş Krallığının kralı ile evlenip tahtın başına geçmek.