Yorum yapmayı unutmayın!
...
"Chan," diye mırıldandı Minho, teker teker gezdiği hücrelerde kimseyi görmemenin verdiği korkuyla. Ya ikisine haber verilmeden kendi kafalarına göre iş yaptılarsa? O zaman ne olacaktı?
Eşinden ses gelmeyince kafasını çevirip boş koridora baktı Minho. Nereye kaybolmuştu birden? Daha doğrusu neden kendisine haber vermeden gitmişti?
"Chan," diye seslendi vâris kaşlarını çatarken. İçindeki o kötü his büyümüştü ki kim için bu his, bilmiyordu. Chan'ı ortalıkta görmemenin verdiği korku muydu yoksa Jisung'u öldürmüş olabileceklerinin korkusu muydu?
"Komik değil." Bağırış boş hücrelerde yankılandı âdeta fakat yine kimse ona cevap vermedi. Sadece bir şeyin düşme sesi ve bir kılıç veya bir hançerin kınından çıkma sesini işitti.
Kafasını yana yatırdı Minho. Bu sesin -hançerin veya kılıcın kınından ayrılmasının- Chan'a ait olmadığını çok iyi biliyordu. Çünkü iskelede bırakmıştı, denize atlayan eşini kurtarmak için ve Minho onu geri almadığına emindi.
Arkasında hissettiği hareketlilik ile "Chan," diye tekrarladı. Arkasındaki her kimse onun bir şeylerin farkına vardığını anlamaması için bıkkınca çıkartmıştı sesini.
"Bu durumda nasıl böyle aptalca davranabilirsin?"
Saçlarını karıştırdı ve hızla arkasını döndü. Sahte bir sinirle hücrelere bakmaya devam edecekti ki karşısında dikilen korsan gemisinden kurtardıkları kadınla duraksamak zorununda kaldı.
"Burada ne işin var?"
Genç kadın dudaklarını ısırmayı bir kenara bıraktı ve gergince gülümsedi. "Ben sanırım kayboldum. Yukarı da büyük bir karmaşa vardı da."
Dudakları önce şaşkınlıkla aralandı vârisin, bir karmaşadan haberi yoktu. Eh genel olarak her türlü şey kendi başının altından çıkardı: denize atlar, eşini tehdit eder, ağlama isteği ile dikişlerini açar falan.
Sonraysa samimi bir gülümseme belirdi. Gerçek veya sahte kimse fark edemezdi ki kendine dışarıdan bakıyor olsaydı, o bile anlamazdı. "Gemiye binmeliydin," diye mırıldandı binmemek -daha doğrusu gitmemek- için her şeyi yaptığı güvenli yer olarak tanımladıkları adaya giden gemiden bahsederek.
"Ah geç mi kaldım? Üzgünüm, zamanın nasıl geçtiğini farkında değildim."
Elini önünde salladı Minho, önemsiz bir şeymiş gibi. Kadının yanından geçip yürümeye devam ettiğinde genç kadın bir süre arkasından bakmış, sonraysa onun peşinden ilerlemişti.
"Peki şimdi ne olacak?"
"Bilemiyorum." Dilini dudaklarında gezdirdi Minho. Chan'ın elinden zorla aldığı anahtarları salladı yüzüne ürkütücü bir gülümseme yerleştirirken.
"Ben ne yapacağım peki?"
Onun sorusuyla yüzündeki gülümseme büyürken genç kadının hiç beklemediği bir şeyi yaptı: kolundan tuttuğu gibi açık kapıdan hücrenin içerisine soktu onu Minho ve genç kadının bir tepki vermesine izin vermeden kilitledi kapıyı.
"Senin ne yapacağını bilemiyorum lakin ben idam edilmeni zevkle izleyeceğim."
"Ne?" Genç kadın büyüttüğü gözleriyle parmaklıkları tuttu. "Ne saçmalıyorsunuz? Hiçbir şey yapmadım?"
"Şu işe bak; ben ve Jisung'da hiçbir şey yapmadı. Ki sen geldikten sonra her şey değişti, savaş çanları çalmaya başladı."
"Bunu kanıtlayamazsın."
![](https://img.wattpad.com/cover/360281291-288-k45099.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Twisty/ Bangİnho
FantasyÖlmek istemeyen Ay Krallığının tek varisinin yapması gereken iki şey vardı: Kraliyetinden kaçmak ve kendini güvenceye almak için Güneş Krallığının kralı ile evlenip tahtın başına geçmek.