Bazenleri insanlardan ayrılırız, ya terk ederiz ya da terk ediliriz. Ama hiçbir zaman terk etmek zorunda olan konuşulmazdı. Hep kalana üzülünür onu konuşurlardı. Peki ya gidenin gitme sebebi kalansa...
Kalan sevmediği için gitmek zorunda kaldıysa o zaman hangisi en çok acıyı çekerdi?
Giden mi? Kalan mı?
Hiç değer görmediğimiz bir yerde nasıl kalabiliriz ki? Nasıl o yere evim diyebiliriz? Gidende o yüzden gitmiştir.
Hayır.
Gitmek zorunda kalmıştır.
Ben bu hikayede ne gidendim ne de kalan. Ben bekleyendim. O gün dayım beni ormanda bırakınca gelmeyeceği-
ni bile bile beklemiştim. Yaşadığım duygusal boşlukla sevgili olduğum çocuk beni kandırarak ormana götürdüğünde de gurursuz gibi beklemiştim.Ve o günün akşamı beni Yekta ve Umut bulmuştu. O günden sonrada hiç kimseyi beklememiştim. Hatta bazenleri annemi bile bekleyince içten içe kötü yapıyormuş gibi hissetmiştim.
Yemekhaneden kitap okuduktan sonra sınıfa gitmiş karnım ağrıyo diyerek eve gelmiştim. Şimdiyse okulun önündeydim. Yekta mesaj atmıştı beni bekler misin diye. Bende kabul etmiştim ama içten içe rahatsız hissediyordum.
Beklemek. Bu dünyadaki sevmediğim şeylerin arasındaydı. Yekta'yı görünce gülümsedim. O da bana koşarak geliyordu. "Kusura bakma. " dedi Yekta mahçup bir suratla.
Biraz daha gülümsedim rahatlaması için. Eğer biraz daha gülümsersem kesinlikle ağzım yırtılırdı. O yüzden buna bir son verdim. "Merak etme sıkıntı yok. " dedim.
Başını olumlu anlamda salladı. Sonraysa merakla ona döndüm. "Ne oldu? Niye beklettin?" diye aklımdaki soruları peş peşe sordum. Çantasını düşen omzuna taktı. Ellerini saçlarına geçirip dağınık saçlarını biraz daha dağıttı. Bu ona hoş bir görüntü veriyordu. Cevap bekleyen bakışlarla ona baktım.
"Dün niye gittin? " dedi. Ve sonra ekledi. "Sen gittikten hemen sonra Ateş'te gitti. " Kaşlarım istemsizce çatılırken bunu sorgulamaya başladım. Yemekhanede bana bakan kişi Orman gözlü çocuktu.
"Karnı ağrımıştır." dedi sol melek. "Ya da başı ağrımıştır. İllaki bir sebep vardır. "
"Sen gidince o da gitmiştir. " dedi sağ melek. "Sonuçta yemekhanede ki halimizi gördü. İnşallah lens takmıştır. Yani senin anlayacağın battı balık yan going hesabı."
"Karnım ağrımıştı. " Omzunu dostane bir şekilde sıvazladım. "Sıkıntı yok. " Gözlerinin içinde endişe vardı. Bakışlarını kaçırırken "Hadi gidek suratsız!" diyerek kafama şaplak attı. Ah, evet. Bir türlü kurtulamadığım lakap. Suratsız. Omzuna vurdum sinirle.
"Salakğğ!" diye böğürdüm bir kez daha omzuna geçirirken. Gülerek bana baktı ve sınıfa gittik. Sırama giderken Alya sıraya oturacakken bana hızla sarıldı. Sıkı sıkı sarılırken boğulduğumu hissettim. "İyi misin?" diye sorunca başımı zorlukla salladım
Bir destur deseydim şöbiyetim!
"İyiyim Alya. Ama biraz daha sarılmayı bırakmazsan ölücem." dedim. Alya utanarak geri çekildi. Yanakları kızarırken beyaz tenli onu oldukça ele veriyordu. Siyah saçları, ela gözleri, küçük burnu ve dolgulu dudaklarıyla çok şirin gözüküyordu.
Bense kumral saçlı ve mavi gözlüydüm. Beyaz tenimle güzeldim. Bide yanaklarım ve burnumun üstündeki çillerle bende tatlı gözüküyordum. Sırama oturdum. Bana bakan gözler vardı. Çantayı sıranın yanındaki yere astım ve bende ona baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEHLİKELİ İŞLER(+18)
Ficção AdolescenteElif eski okulundan bir iftira sonucu atılır. Bunu gören arkadaşları da onunla birlikte yeni okullarına gelir. Yeni okulundaysa onları iyi mi yoksa kötü günlermi bekliyordu? Elif içindeki kötü hisse rağmen arkadaşları için mutlu gözükür lakin içinde...