24.04.2024
Herkese merhabaa 💁🏻♀️
Yeni bölümle sizi baş başa bırakmadan önce oylarınızı ve bol satır arası yorumlarınızı beklediğimi tekrar tekrar iletiyorum efenimmm 🤭
İyi Okumalar.
§
Yavuz, oturduğu deri koltukta yerini rahatlatıp karşısındaki eğlenen adamlara tek tek baktı. Hepsinin iyi niyetli, cana yakın, saf ve temiz oluşları içinde ister istemez gıpta ettiği bir şeydi.
Onun timi neden bu şekilde değildi?
Timini elbette seviyordu. Hepsi iyi ve başarılı askerlerdi. Onların komutanı olmak onun için bir onurdu. Ancak yine de bir de operasyon dışı hayatları vardı.
Operasyon dışında kendi timiyle istediği gibi konuşup, gülüp eğlenemiyordu Yavuz. Eğer biraz müsamaha gösterirse rütbeye bakmaksızın tepesine çıkacaklarını biliyordu ve bu yüzden de otoritesini korumak zorundaydı onlara karşı. Bu durumun en başından beri farkındaydı Yavuz. O yüzden timin yaptıklarına takılmıyordu. Takılmadığını sanıyordu. Buraya gelip bu, eski, timini görene kadar. Şimdi farkına varmıştı aslında ne kadar da böyle, tim bağıyla değil de can bağıyla bağlı olduğu, bir timde görev yapmayı özlediğini.
Bu timin üyeleri arasında sonsuz sevgi ve saygı vardı. Hepsi kardeşti.
Yavuz timiyle kardeş değildi. Ayaklarına diken batsa onun canı yanardı ama askerleri onun kardeşi değildi. Bu duruma başlarda takılmazken Baharla yaşadığı son olaylardan sonra itiraf etmek istemese de üzülmüştü. Ordudan atıldıkları zaman bile askerlerini koruyup kollayan, gözeten bir adamdı Yavuz. Şimdi onların gözü önünde bunca şey yaşamışken bir kere bile olsa nasıl olduklarını sormalarını isterdi.
İsteğiyle başını yavaşça iki salladı Yavuz. Mantıklı bir adamken bu duygusallık birden nereden gelmişti? Baharından mı gelmişti yoksa? Gelsindi. Bahardan gelen her şey kabulüydü.
Kahvaltıdan sonra Doğan'ın onlara getirdiği çayı aldı Yavuz. "Sağ olasın Doğan."
Doğan kafasına buyruk, çenesi düşük, nerede ne yapıp konuşması gerektiğini bilmeyen bir askerken bile onun bazı tim arkadaşlarından daha adamdı Yavuza göre. En azından karşısındaki kişiyi kötü gördü mü gerçekten nasıl olduğunu soran, derdine derman bulmaya çalışan saf bir adamdı.
İç çekti genç adam.
Baba dediği adamın dedikleri düştü aklına.
Tayini çıkacaktı Yavuzun. Bundan önce tam iki kere tayin kağıdı gelmişti ama sınıra ne kadar yakınsa ölüme de o kadar yakın olduğunu hissettiği için hep ipka vermişti. Verdiği ipkalar da her seferinde kabul olmuştu.
Elbette ki gerçekte sınıra yakınlığı ile ölüme yakınlığı arasında bir bağ olmadığını biliyordu. Biliyordu lakin insanoğlu işte, kendini bir şeye kolayca inandırabiliyordu.
Şimdi ise yine tayin kağıdı gelecekti eline. Bilgisi sağlamdı. İki bilemedin üç haftaya kadar eline ulaşacaktı yazılı emir.
Tayininin Ankara'ya çıkacağını da biliyordu Yavuz. Hatta eğer ipka vermezse ya da verse bile bu sefer kabul olmazsa görev yapacağı yer bile hazırdı.
Baba dediği adamın timinde yeri hazırdı Yavuzun.
Bu sefer ipka vermek istemiyordu Yavuz. Zira artık kalbi Baharın yuvası, onun eviydi. Eskiden ne kadar sınıra yakınken ölüme yakın olacağını düşünse de şu an ölüme yakın olmak istemiyordu. Baharla güzel günler yaşamak istiyordu. Bir bebekleri olsun istiyordu. Hem de çok... Bahar ise korkuyordu Karabayır'dan. Haklıydı da. Bu yüzden bu konuda Bahara edecek tek bir lafı yoktu.