Aradan günler geçmiş, biz Asrın'la en son yakın temasta bulunalı neredeyse 1 hafta olmuştu. Onu özlüyordum ama bu haftanın bu şekilde geçeceğini zaten konuşmuştuk, bu yüzden onu rahatsız etmemek için elimden geleni yapıyordum. Yine de gördüğüm yerde bakışlarımı üzerinde kontrolsüzce gezdirmeme engel olmuyordu bu. Keza o da aynısını yapmaktan kaçınmıyor, bazen dudaklarıma bazen bacaklarıma, bazense saçlarıma bakarak düşüncelerini gözlerinden okuyabileceğim kadar net geçiriyordu.
Bir perşembe günü yine ders çıkışı telefonuma gelen mesajla irkildim. Amfide bir tek ben kalmıştım ve dalgındım bugün, nedenini bilmesem de gözlerim sık sık uzaklara dalıyordu. Bugün Asrın'la dersimiz yoktu, onun yerine 3 farklı dersimiz vardı ve sonuncusu az önce bitmişti. İrkilmemle telefonun ekranına dokunup mesaja baktım.
Profesör: 15 dakikaya B kapısına gel, sürprizim var.
İsmini görmemle kalbimin hızlanması yetmezmiş gibi sürprizim var demesi ayrı hoş etmişti içimi. Tuvalete gidip ellerimi yıkadım, üstüme başıma çekidüzen verdikten sonra B kapısına yürüdüm, yaklaşık 10 dakika sonra kapının girişindeydim ve Asrın da altındaki siyah Porsche'uyla kapıdaydı.
Yanımdan geçerken tarafımdaki camı indirip seslendi. "Atla, fıstık!"
Başta çevrede biri var mı diye tedirgin olsam da Türk olan kimse olamayacağına kanaat getirip söylediğine kıkırdayarak arabanın kapısını açtım. "Merhabalar, tanışıyor muyuz güzel hanım?"
"Beni uygunsuz şekilde arabaya davet eden sizsiniz beyefendi!" dedim edalı bir şekilde.
Güneş gözlüklerinin üstünden baktı bana. "Davetime icap etmenizden ne mesajı çıkarmayalım bebek?"
"Bilmem," derken bedenimi ona çevirmiş, parmağınla viteste duran elinin üstünde şekiller çiziyordum. "Güzel anlamlar çıkarabilirsiniz belki."
"Hiçbir anlam sizin kadar güzel olamaz hanımefendi," diyerek arabayı son sürat gazladı, okuldan yeterince uzaklaştığımızdaysa dudaklarıma eğilip küçük bir öpücük aldı.
"Nasıl geçti haftan yavrum?" derken bir eliyle gözlüklerini çıkarıp bacaklarımın üstündeki torpidoya koydu. Elinin yakınlığı bile heyecanımı tetiklerken tenini ne kadar özlediğini fark etmem zor olmadı. Hele arabayı dolduran o kokusu varken, kucağına çıkmamak için kendimi zor tutuyordum.
"Özlemli," dedim dudak büküp. "Güzel kızım beni mi özlemiş?" dediğindeyse usulca kafa salladım. "Hıhım."
"Hafta sonu boş musun?" Soruş şeklinden anladığım kadarıyla aniden bir plan yapıp sormaya karar vermişti. Birkaç saniye düşünüp cevap verdim. "Evet!"
"Güzel," Dilini dudaklarında gezdirdi. "Artık ben de boşum."
"Asrın!" dedim, gülerek kafamı omzuna yasladım. "Ee, nereye götürüyorsun beni?"
"Arkadaşlarımla tanışacaksın."
"Ne!?" dedim şok içinde.
"Sorun mu var güzelim?" dedi ses tonumu yadırgadığını belli ederek. "Yani... Sen profesörümsün?!"
Güldü. "Bu arkadaşlarım Türk, yavrum. Seni tehlikeye atacak bir durum oluşmaz, söz."
"Ben senin için şey ettim..." dedim ellerimi kucağıma bırakıp. "Sen şey etme, ben ederim seni şey." dedi kucağımdaki elimi alıp öpmeden önce. Dudaklarıma değen dudaklarının ardından elini elimin üstüne kapatıp vites topuzuna yerleştirdi ellerimizi.
-
Hava kararmıştı, anladığım kadarıyla şehirden az çok uzaklaşmıştık. Sonunda neon tabelalı "TÜRKÜ BAR" adlı bir mekanın önünde durduğumuzda istemsizce güldüm. "Sen türkü dinliyor musun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TANRIÇA (+18)
Romance"Parmaklarımı ıslaklığında hissetmek hoşuna gidiyor, değil mi küçük melek?" "Profesör, böyle konuşmayın!"