11

21.6K 295 31
                                    

Ertesi sabah, daha doğrusu öğlen, uyandığımızda saat üçü geçiyordu. İkimiz de öyle yorulmuştuk ki deliksiz uyumuş olmalıydık.

Açıkçası, Asrın'a kalsa hâlâ yatakta olabilirdik. Gözlerimi açıp saate baktığımda akrebi üçün üzerinde görmemle irkilip onu dürtüklemiştim, o ise beni kendine çekerek kolunu etrafıma dolanış ve hareket etmemi engellemişti. Bu sanırım 'geri yat' demekti ama umursamamıştım, tırnaklarımı pazularına geçirdiğimde gülerek gözlerini açmıştı.

"Bir kedi tırmaladı sanki," dediğinde göz devirmiştim. "Kalk hadi, koca ayı, saat üç olmuş!" Bedenini ittirme çabalarımın sonuç vermesini beklemek anlamsızdı. "Yavrum beş dakika daha."

"Yok beş dakika, kalk hadi!"

"Of bebeğim!" dedi burnunu boynuma sürtüp. "Mis gibi de kokuyorsun, nasıl çıkayım koynundan?"

"Böyle," diyerek bedenime doladığı kollarının arasından sıyrıldım. Asrın huysuzca mırıldandı, oyuncağı elinden alınmış bebek misali bir ağlamadığı kalmıştı!

Sonunda 'ben duşa giriyorum' dediğimde bu fırsatı kaçırmamak adına kalkmaya karar vermiş, hatta yorganı üstünden fırlatıp yanıma ışınlanırcasına gelmişti. Duşta rahat durmuş muyduk peki? Hayır.

Asrın kızlığımı daha fazla hırpalamak istemediğini söylese de önünde duran kabarıklık öyle demiyordu. Ben de canımın istediğini yapmış, diz çökerek sertliğini ağzıma almıştım. Eh, duştan ikimiz de mutlu çıkmıştık.

O bir yandan ben bir yandan hazırlanırken saat artık 4 olmuştu. Karnımdan gelen guruldama sesiyle Asrın kahkaha atınca utançtan domatese döndüm.

"Gülme!"

"Çok tatlısın," dedi kahkahaları arasında. Ardından gelip eteğimin üstünden karnımı ovuşturdu. "Aç bebeğim benim, doyurayım mı seni?"

Kafamı geri atıp omzuna yasladığımda yanağımı öptü. Onaylar mırıltılar çıkardım. "Gel bakalım."

Saçımı düzeltip peşinden gittim, odadan çıkıp alt kata indik. Otelin en alt katı, Monaco'nun popüler kumarhanelerinden biriydi. Biz ise bir üst katta atıştırıyorduk.

O sırada masaya yaklaşan bir kadın bedeni, Asrın'a gülümseyerek bakınca kanımda kol gezen his bana yabancıydı. Kıskançlık.

Masanın ucunda durdu beden. "Asrıncığım!" dedi son derece tiz bir şekilde. "Bu ne güzel tesadüf böyle." Gülümsemeye devam ediyordu.

Gözlerimi kadından Asrın'a çevirdim. Kadının gülümseyen yüzüne karşılık Asrın'ın yüzünde bir mimik yoktu, sadece sıktığı için gerilmiş çene kaslarını görüyordum.

"Ya," dedi Asrın samimiyetsiz bir şekilde. Kadın bunu umursamadan devam etti. "Nasıl gidiyor?" Ardından hayatımda gördüğüm en tuhaf gülümsemeyle bana döndü. "Kuzenin Derya mı?"

Bir kadın, her zaman başka bir kadının niyetini anlar; anlamasa dahi hissederdi. Bu kadının niyetini henüz çözememiş olsam da bana hiç hoş hissettirmemişti. Asrın kaşlarını çattı. "Hayır, Gizem."

Neden sevgilim dememişti? Basitçe kuzeni olmadığımı ifade etmişti.

Sevgilisi değilsin zaten, dedi içimden bir ses. Keşke demeseydi.

Gizem denen kadın elini Asrın'ın gömleğine koyup yukarı aşağı kaydırarak kolunu okşadı. Asrın'ın tepkisizliği beni çıldırtmak üzereydi. Şu an gururum o kadar aşağılanmış hissettiriyordu ki dolan gözlerimi saklamak için tavana baktım.

"Seni gördüğüme sevindim, geniş bir zamanda konuşalım!" dedi. Ardından bana az önceki gibi gülümseyerek arkasını döndü, topuklu sesleri eşliğinde masadan uzaklaştı.

TANRIÇA (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin