Asrın'la el ele sahil kenarında yürürken içimdeki huzurun tarifi yoktu. Hele Asrın güzel bir melodiyi ıslık çalarak mırıldanmaya başlayınca şu an yaşadığımız anın cennetten bir kesit olduğuna yemin etmek üzereydim.
"Seni ilk gördüğümde senelerdir tanıyormuş gibi hissettim," dedim dürüst bir şekilde. Onu ilk gördüğüm zamanı hatırlıyordum. Başlarda babasız büyümüş aptal bir kızın aptalca tutkusundan ibaretti, elbet geçer ve arzularım dinerdi.
İşler pek beklediğim gibi olmadı.
Asrın'ın bana karşı ilgisi benim nezdimde belli oldukça ona doğru adım atmak istediğimi çok net hatırlıyordum, sadece cesaretsiz hatta korkaktım. Bu yüzden ilk adım ondan gelmişti. Bir okul çıkışı metrobüse yürürken arabasıyla yanımda durmuş; o zamanlar çok da yanlış anlaşılmaya mahal vermeyecek bir üslupla haftada bir iki gün beraber çalışmayı, tezimin konusunu çok beğendiğini ve katkısı bulunsun istediğini söylemişti. Benim için masumane bir teklif de olsa kalbimin nasıl attığı hâlâ kulaklarımdaydı.
İşte o zamanlar bunun aptal bir tutku olmadığını yavaş yavaş sezsem de fark etmekten oldukça uzaktım. İlk derste ise emin olmuştum ki bu adam kesinlikle bana ilgi duyuyordu ve Tanrım, ben de onun etki alanında sakin kalamıyordum.
Asıl fitili ateşleyen ikinci ders olmuştu. İkimiz de saatli bomba gibiydik ve Asrın gerekli hamleyi yapmamı bekleyerek bana pası atmış, ben de çok geçmeden gole çevirmiştim. Şimdi o zamanlar, üstüne çok fazla güzel anı biriktirdiğimiz uzak masal başlangıçları gibi gelmişti kulağıma.
"O zamanlar senelerdir değildi henüz," dedi o da elimi sıkarak. "Olacak ama."
Bu küçük cümlesi yine ve yine kalbimin sol yanımda olduğunu hatırlatmıştı bana. Açık açık hayatımda olmaya devam edeceğini dile getirmişti ve ben bunu gerçekten çok istiyordum.
Daha önce aşık olmamıştım, annemin vasiyetini yerine getirmek için ortaokuldan beri sürekli olarak ders çalışıyordum çünkü. Lisede korkunç bir tiptim. Koca gözlükler takan, saçlarını sımsıkı topuz yapıp dersi en önde gözünü kırpmadan dinleyen ve hiç doğru dürüst arkadaşı olmaya o kişiydim. Zaten arkadaşlarım olsa dahi benle, inek olmamla dalga geçerlerdi.
Üniversiteyi kazanmanın her şey olduğuna inansam da kazanınca işlerin tam olarak öyle ilerlemediğini kavramıştım. İngiltere'den burs kovalamak, taşınma işlemleri, yurt başvuruları derken her şey koca bir keşmekeşti ve ben hayatta yapayalnızdım. İnanırdım ki o yalnızlık beni ölünceye dek kovalayacak ancak yanıldığımı yeni yeni, elleri ellerimde olan bu adam gösteriyordu.
Genelde ilişkide yaş farkı çoksa manipülasyon ve kavgalar çok sık olurdu ama Asrın'la böyle bir sorun yaşayacağımızı hiç sanmıyordum. O ve ben, birbirini tamamlayan iki parça gibiydik. İkimiz de yetişkin sayıldığımızdan yaş farkının pek de bir önemi yoktu benim açımdan ve eminim onun da açısından.
Derin bir nefes doldurdum ciğerlerime ancak bu bıkkınlıktan çok uzaktı, Asrın birden duraksayıp karşıma geçtiğinde gözlerimizin içi gülüyordu, ikimiz de ölesiye mutlu hissediyorduk keza.
Hayatımda kimse kimsenin sevgisinden emin olamaz diye düşünmüştüm hep. Bu adam her doğrumu yıktığı gibi bunun da yerine yenisini inşa etmiş ve bir bakışı, bir dokunuşuyla bana olan sevgisini iliklerime kadar hissettirmişti.
Sol elini yanağıma koydu önce, parmağıyla elmacık kemiğimi hafifçe okşarken ona hiç söylemediğim o cümleyi söylemenin sırasının geldiğine inanıyordum.
"Asrın," dedim az sonra dile getireceklerimin telaşıyla. "Güzel bebeğim?"
"Ben seni seviyorum."
Bunu benden duyar duymaz gözleri kapandı, dudaklarındaki gülümsemeyle beraber benim de kıvrılmış dudaklarıma bastırdı kendininkileri. Şu an tutkulu bir öpüşmeden ziyade aşk dolu bir temas yaşıyorduk. Keza ikimiz de az çok sırıttığımız için birbirimizi doğru dürüst öpemiyorduk bile gülmekten!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TANRIÇA (+18)
Romance"Parmaklarımı ıslaklığında hissetmek hoşuna gidiyor, değil mi küçük melek?" "Profesör, böyle konuşmayın!"