"Kaç saat kaldı?" dedi Asrın bacağını titretmeye devam ederek. Haline gülmeden edemedim, kolumdaki pembe saate baktım.
"Tam tamına 5 gün 13 saat var Asrın!"
"Hay anasını avradın-"
"Asrın!"
"Sustum yavrum. Bu zaman niye geçmiyor amına koyayım?" Gergince nefes verdi.
Şu an ne mi konuşuyorduk? Ben spiral taktırdıktan sonra yaşayabileceğimiz en yakın ilişkinin, ne kadar yakın olduğunu.
Asrın iki, daha doğrusu bir buçuk, gündür her dakika başı ne kadar kaldığını soruyordu. Artık refleks olarak o her ağzını açtığında kolumdaki saate bakıyordum.
Tuhaf olan şeyse, şu an bir pazar gecesinde, saat ikide onun evinde uyumuyor olmamdı. Az öncesine kadar salonda kucak kucağa oturmuş, film izliyorduk. Ta ki Asrın'ın film yerine beni izlediğini fark edene kadar.
Onu da ben fark etmemiştim zaten. Asrın, kucağından uzattığım çıplak bacaklarıma bakarak "Kaç dakika kaldı?" diye sorunca uzun bir zamandır aslında sadece oraya baktığını anlamıştım.
Şimdi ise kucağında ona dönük oturuyordum, kafamı göğsüne yasladım. "Sen amma sabırsız bir adamsın Asrın!"
"Konu sen olunca sabretmek ne mümkün bebeğim?" dedi saçlarımı okşarken. "Sen nasıl sabrediyorsun anlamadım zaten."
"Ben de zorlanıyorum," dedim dürüst bir şekilde. "Yani kucağında oturmak yerine zıplıyor olmayı tercih ederdim elbette ama birinin ipleri elinden bırakmaması gerek değil mi?!"
"Zıplıyor olmayı tercih ederdin, öyle mi?" dedi muzipçe gülerek. "Evet ama beş gün boyunca etmeyeceğim Asrın." Gülmeden edemedim.
"Ya! Hiç adil değil," dedi yüzünü yüzüme hizalayıp. "Ben şimdi seni şuracıkta öpüp o güzel dudakların kızarana kadar bırakmasam ne olur ki?" Eli çeneme çıkmış, yanağımı okşuyordu.
"Yani bir öpücükten hiçbir şey olmaz..." dediğimde Asrın'ın gözlerinden geçen parıltı o kadar şevk doluydu ki! "Devamı gelmeyecekse tabii!" diye cümlemi tamamlamak zorunda kaldım.
"Ben ilk kısımdan sonrasını duymadım," dediğinde tam cümlemi tekrarlamak için dudaklarımı aralamıştım ki aralanan dudaklarımın arasında hissettiğim dudaklarla beraber sesim kesildi.
Öyle özlemle öpüşüyorduk ki, sadece iki gün değil sanki iki ay olmuş gibiydi. Dişlerini dişlerime sürtüp diliyle dilimi yakaladı. Damağımda dilini hissederken elinin kalçama uzanıp yoğurarak sıkmasıyla inledim.
Dudaklarımı son bir kez emip geri çekildi. "O tatlı sesinden inlemeler duymayı bile özledim!"
"Asrın," dedim sızlanarak. Spiralin salgılattığı hormonlar beni normalden bile daha arzulu hale getirmişti. Yapmamam gerektiğini bilsem de dudaklarım boynuna gitti, boyun girintisini emerken ellerimle saçlarını okşuyordum.
Asrın da pek rahat duracak gibi değildi, eli tişörtümün içinden sırtıma uzandı. Kopçamı tek eliyle açıp tişörtümle sütyenimi beraber çıkartıp fırlattı. Memelerim karşısında çırılçıplak salınırken inleyen taraf, boynundaki dudaklarımın da etkisiyle, Asrın olmuştu.
Beklemeden eliyle göğsümü tutup dudaklarına götürdü, ıslak dudaklarının arasında ezilen göğüs ucum zevkten büyümüştü. Hafifçe dişlerini geçirdiğinde kafamı zevkten geri attım. Elim hâlâ saçlarında dolanıyordu ama tenine dokunmak istiyordum. Tenim tenime değmeliydi.
Tişörtünü tutup çıkardım, Asrın dudaklarını göğüs ucumdan ayıran bu harekete sinirlenmiş gibi daha da şevkle saldırdı göğüslerime. Neredeyse morartacak kadar sert emiyor, emdiği yeri acıttığını bilir gibi peşine yalıyordu. Yine de bu verdiği tatlı acıdan zevk almadığımı düşünmek ahmaklık olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TANRIÇA (+18)
Romance"Parmaklarımı ıslaklığında hissetmek hoşuna gidiyor, değil mi küçük melek?" "Profesör, böyle konuşmayın!"