Kasvetli Hava

11 1 0
                                    

Lanet bir sabaha uyandı. Hava bulutluydu. Kasvetliydi. Güneş yoktu. Bütün bunlar duyguları ile birleşti. İçinde derin bir öfke fark etti. Öfkesiyle bütün eşyaları parçalamak, kırmak istiyordu. Çalışma masasının üzerini dağıtmak istiyordu. Derin bir yalnızlığa mahkum edilmişti. Bunun öfkesiydi bu.

Camdan dışarı baktı. Küfürler savurdu. En ağır küfürleri tek seferde söyledi. İçindeki öfkesini azaltmaya çalışıyordu. Bütün hislerini yazmasına, anlatmasına rağmen öfkeli bir güne kalkmayı nasıl başarmıştı? Oysa dün bazı kararlar almış bugün uygulayacaktı. Yeni bir sayfa, yeni bir defter ile başlayacaktı yaşama. Olmadı. Beceremedi. Kendisine kızdı. Başka kime sitem edebilirdi? Kimseye. Kendiyle kalmıştı.

Belki de zayıf, güçsüz biriydi. Hiç göründüğü gibi güçlü, dik durabilen biri değildi. İnsanın içinde şehirler yıkılırken nasıl dik durabilirdi?

Müziklere sarıldı, kitaplara sarıldı, kalemine sarıldı, yazdıklarına sarıldı. Ellerinde sadece bunlar kalmıştı.

Ağlıyor muydu? Evet. Aniden gözleri dolmuş ve ağlamaya başlamıştı. Öfkesi, gözyaşları ile akıyordu. Garipti. Kimse sesini duymuyordu. İstediği kadar ağlayabilirdi. İstediği kadar bağırabilirdi. Haykırabilirdi. Bu acı değil miydi? Ağlamak, başkaları duyunca, bir teselli edenin, birinin varlığı karşısında anlamlı olmaz mıydı?

Sevilmemişti. Sevilememişti. Çirkin değildi. Çirkin olmadığını biliyordu. Yüreğinin temiz olduğunu biliyordu. Temizdi tabii. Aksi düşünülemezdi. Düşünür müydü? Yüreğinin temizliğinden sıkılıyordu. Canını çok yakıyorlar, çok üzüyorlardı. Kirletmek istiyordu. Temiz kalmak, acıdan başka bir şey vermiyordu. Yapabilir miydi?

Evin içinde yürümeye başladı. Zihnini dağıtmaya çalışıyordu. Düşündü. Okyanusları geçtiğini, dağları aştığını ve olur ya hani insan onca zorluğa katlanır gider bir kaşık suda boğulur, onun durumu da öyleydi. Bir kaşık suda boğulmuştu. Kendine acımaya başladı.

Çaresizlik, yalnızlık hisleri ile boğuşurken içinden tuhaf bir şekilde bütün bunlara karşı güçlü durabilme duygusu çıkıveriyordu. Buna şaşırıyordu. Yalnızlık, çaresizlik onu güçlendiriyor gibiydi. Vücudunun, zihninin ürettiği normal bir reaksiyon muydu yoksa gerçekten böyle mi hissediyordu?

Camdan dışarıyı izlerken, yağan yağmurun şiddetini görünce, günün sonunu her zamanki gibi intihar etmeden bitireceğini düşünmeye başlamıştı.

Aradan birkaç saat geçmişti. Bazı insanların asla birilerine ait olamayacağı aklına geldi. Ait olamazlardı çünkü içsel anlamda mutsuz insanlardı bunlar. Çözülmemiş problemleri, yüzleşilmemiş geçmişleri vardı. Hep bir arayış, bekleyiş içinde olanlar yaşamı boyunca mutluluğu yakalayamayacağını düşündü. Bu yüzden bazı insanlar gitmek üzerine bir hayat inşa ederlerdi. Ardında yaralı insanlar bırakır, gidince kendi karanlığına gömülürlerdi. İçlerinde bencillik vardı. Kaygıları ile yaşıyorlardı. Bir kısır döngü vardı. Karanlıktan çıkmak ve tekrardan karanlığa gömülmek. Güzellik yetmiyordu.

Kendisi de böyle miydi? Hayır. İlk defa birşeyleri aşmış durumdaydı ya da böyle düşünüyordu.

Mutluluğun sadece iki insan arasında olacağını, diğer insanların dışarıdan izleyici olduğunu, birbirlerine ait olmak ile bulunacağına inanıyordu.

EhvenişerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin