Düşünüyordu; düşünmemek için elinden geleni yapıyordu. Ama yine de olmuyordu. Aklına geliyor yaşamın kaygısı, acısı. Mutlu değilken, mutlu rolü yapmak, etrafa gülücükler saçmak, sıkıntıları unutmuş gibi, yokmuş gibi davranmak çok zordu.
Yürürken, otururken, seyahat ederken, çalışırken her şeyi bırakıp olduğu yere yığılası geliyordu, bir çuval gibi. Çünkü aşka, sevgiye, bir geleceğe, temiz ve sade bir hayata, istediklerini yapabileceği bir hayata erişmek çok zordu. İnsan çok zorluk çekiyordu. Düşünüyor, düşünüyor ve hiçbir şey olmuyordu. Düşünmenin ağırlığı üzerine kalıyordu. Anlatamıyor içindekileri, anlatsa da görmezden geliniyor, yokmuş gibi davranılıyordu.
Ruhu eskisi kadar güçlü değil. Çok yara almıştı. Çok yıpranmıştı. Mücadele edemiyordu. Akışına bıraksa olmuyor, bırakmasa da olmuyordu. Ne kalbi, ne zihni rahattı. Evet, yüksek sesle itiraf ediyordu, 'ruhsal anlamda yıkılmış bir binayım ben' diyordu. En acı olanın, kalbini yaralayanlara ve herkese derman olurken, ona derman olacak birinin olmaması ve düştüğünde kendi elleriyle kendini kaldıracak olmaktı. Üzülüyordu, üzülüyordu ve yine üzülüyordu. Kalbi kederli, yüzünde gülümseme vardı. Çünkü yaşamaktı bunun adı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ehvenişer
AléatoireEhvenişer, birkaç kötüden en az kötü olanı anlamına gelir. Yaşadığımız hayat böyledir. Hep iyisi, daha iyisini isterken buluruz kendimizi. Ancak yaşam en iyisini vermez. Çoğu anlarda iyisini dahi vermez. Elimizde kötünün iyisi, kötünün az daha kötü...