Rengi solmuş eski parlak gri renkteki jeep'in arka koltuğuna otururken, tek yaptığımız arkamızda bıraktığımız evimizi uzaklaşırken seyretmekti.
Lisa ve Anthony için yaşadığımız evin pek önemi yoktu.
Ama benim...benim için çok daha büyüktü değeri...
Dünyanın yok oluşuna tanık olan nadir çocuklardan birisiydim sanırım.Henüz 5-6 yaşlarında ben daha küçük bir kız çocuğuyken başlayan kaos git gide yükselmişti. Lisa -en gencimiz ve bu olayların içinde büyüdüğü için- eski hayatı özlemeyen nesildendi. Ant'a gelince...onun doğumunda ne kadar büyük bir kutlamayla karşıladığımızı hatırlıyorum.Küçük turuncu saçlı oğlanı gördüğümde ''ben bunu sevmedim. Başka kardeş yok muydu?'' diye saçma bir soru bile sorduğumu hatırlıyorum babama.Ama büyüdüğü süre içerisinde hiçbir şey hatırlamadığını söylüyordu. 'Salıncaklar? Onlarda ne?'
Anthony salıncakta sallanmayı çok severdi.
Eski hayat...eski yaşam...şimdileri gerçekten özlüyordum.Şuan kurumuş olan bitkilerin arasında önceden yetiştirdiğimiz domatesleri hala görüyor gibiydim.
Dünyanın nükleer bir felakete sürüklenmesine neden olan küçük çinli bir grupla her şeyimizi kaybetmemiz çok kısa bir zamanda gerçekleşmişti.Yiyecek stokları tükenmiş ve açlık büyük bir salgın gibi tüm dünyayı ele geçirmişti. İnsanların bu duruma kayıtsız kalmadığını mı düşünüyorsunuz? Kalmışlardı! İşte bu yüzden genç yaştaki bireylerin, aileleriyle bağları kopartılıp asosyal bir ortamın içine sürüklenmesiyle büyük isyanların ortaya çıkışını önlenmesini sağlayan bir alt yapı sistemi oluşturmuşlardı.
Annemle babamı ben 12 yaşındayken bizden koparttılar. Onların nerede olduğunu gerçekten merak ediyordum.Öldüler mi? Öldürüldüler mi? Yoksa bizim boşluğumuzu doldurmaları için onlara evlat mı edindirdiler? Veya aynı bizim günlerce evde hapis bir şekilde eski anılarımızı hatırlıyorlardı belkide.
''Sağa dön Alex. Elektrik direklerini geçmeyi unutma.'' Tozlu yolda hızımızı yavaş yavaş kazanırken son bir kez uzakta minik bir nokta olmuş evimizi izledim.
''Dışarıdan daha korkunçmuş.'' Lisanın fısıldar gibi çıkan sesiyle dikkatimi ona çevirdim. Dizlerinin üzerinde ters bir şekilde otururken, Jeep'in dirseklerinden birine parmaklarını kenetleyerek dengesini sağlıyordu. ''Oradan gittiğimize seviniyorum Niyana.Bunu biliyorsun değil mi?'' Sarı saçları yüzüne doğru dalgalanırken boşta kalan eliyle onları boş bir gayretle geriye atmaya çalıştı.Mavi gözlerinin üzerindeki heyecan ve üzüntüyü görebiliyordum.
''O hiçbir şey bilmez Lis.Bırakta temiz havanın keyfine varsın.Uzun zamandır beynine oksijen aldığından şüpheliyim.'' Anthony'nin alaycı ifadesiyle karşılaştığımda kaşlarımı çattım. ''Ant!''
Aynı şekilde o da bana karşı kaşlarını çatarak cevap verdi. ''Niya!'' tonlamasını oldukça başarılı bir şekilde kopyaladığını düşündüğüm sırada bulutların arasında parlak bir nesne gözüme ilişti. Başımı kaldırdım ve havadaki ani değişimle ürperdim. Bulutlar kararıyor ve havada gök gürültüleri yükselmeye başlıyordu. Yağmur yağacak gibi görünürken Deamon,
''Cidden zamanlaması tam tuttu. Bunun için Mathen'a bir bozukluk vermem gerekicek.'' diye rahat bir şekilde konuşurken başını arkaya doğru çevirdi ve havaya baktı. ''İyi seyirler.''
Hepimiz merakla arkamızı dönüp havada süzülen sarı ışık demetine odaklandığımızda,düşündüğüm sarı ışık demetinin daha belirgin bir nesneye dönüşmesiyle hayretler içinde dona kaldım.
Bir füzeydi.
Lanet bir füze.
''3...2...1..Ve BOOM!'' Daemon yüksek sesle sahte efekt verirken, füze evimizin çok yakınına doğru inişe geçmiş ve yere çakılmıştı. Ortaya çıkan toz ve toprak birbirine girerek koca bir hortum bile oluşturuyordu.
''Hiç saşmaz dostum..o hergele bir gün bunun bedelini ağır ödeyecek.'' Alex'in sesi direksiyon kullanırken önüne dönük bir halde geliyordu. ''Sen yine bir bozuklukla paçayı yırttın.Daemon.''
''Ciddi olamazsın Alex.Yoksa...''
''Evet evet. Ona yeni bir radyo getireceğime söz vermiştim.''
'' Boşuna artık emekliye ayrılman gerektiğini söylemiyorlarmış demek ki.'' Daemona ters bakış atan Alex, '' Emekli olmadan önce birinizi öldürebilirim. '' sonra tekrar önüne döndü. ''A evet hatta bunu yakın bir tarihte yapacağım.''
VE BOOOM!
Arkamı hızla döndüm. benimle birlikte yanımdaki iki çocukta döndüler.
Bomboştu.
Gerçekten Bomboştu.
Her şey yok olmuştu. Sadece bir kaç dakika öncesinde ayrıldığımız evimizden, eser kalmamıştı. Tıpkı gittiğimiz yola benzeyen bir çöl parçasından başka bir halta dönüşmemişti.
''Bu da neyin nesi?'' diyebildim sadece.
Ön koltukta oturan Daemon şapkasını çıkartıp arkasını döndü.
''Dediğimde yanılmamışım. Lanet olası şerefsizlerin sizinde bulunduğunuz yeri yeni bombaları için seçmeleri çok hoş.''
Anthony e baktığımda onunda benim gibi korkmuş ve gözlerinin irileşmiş olduğunu gördüm. ikimizde gerçekten çok kötü bir şey atlattığımızı yeni farketmiştik. Lisa ise yine durgun bir suratla gerimize bakmaya devam ediyordu.
Yutkunup başımı öne eğdim.
''H-hayatımızı kurtardığınız için...teşekkürler.''
Öndeki çocuk sıcak bir gülümseme gönderip yola bakmaya başladı ve ben de sözlerime devam ettim.
''Ayrıca size evde o şekilde davranıp hakkınızda kötü düşündüğüm için de üzgünüm.'' aslında hala düşünüyordum ama şuan önemli değildi. galiba.
Anthony, ''Ben de moruğun başını ezme planlarını kurduğum içinde üzgünüm.'' diye mırıldandı ve dudaklarını büzdü.
Bu sırada Lisaya odaklandım. kendisi kesinlikle hayal dünyasına geri kapılmıştı. Dışarıyı görmeyi arabalara tekrardan binmeyi kimbilir ne kadar zamandır düşlüyordu. Ona bunların hiçbirini verememiştim. Ama şimdi, iki yabancı sayesinde çok mutlu gözüküyordu. Daha sonra Lisa'nın olmadığı bir yerde onun adına da teşekkür etmeliydim sanırım.
Ardından aklıma takılan bir başka soruyla bakışlarımı yine Daemon'a çevirdim.
''Bu arada bizi nereye götürdüğünüzü söylemediniz?''
''Ah şey...'' gözlerimi bir iki kere kırpıştırırarak ona bakarken konuşma tarzı gayet sakindi. Önüne dönmeden önce devam etti. ''...Yeraltına.''
''Ne? Nereye Dedin?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE FORGOTTEN WORLD -İLK KİTAP TAMAMLANDI-
Ciencia FicciónGökyüzünü unutmaya başlayabilirsin. Xio'nun tek bir hedefi vardı ; Dünya. Onuda aldığında her şeyi elde etmiş oldu.İnsanlar artık dışarıya çıkamıyordu bile.İlkelleşme döneminin sonuna geliyorduk.Ona baş kaldıramazdık.Onu engelleyememiştik. Ama... Um...