Patlamanın olduğu yer olması gerekenden bir hayli sessizdi.
Aynı içimizde olan patlama gibi.
Martha denen kadının söylediği şeylerden artık ikimizde emindik ;
Hope'un başı dertteydi
ve Her ne oluyorsa
Kardeşlerimde öyle.
Oluşan oyuktan dışarıya doğru atladığımızda yerde kalan kask kalıntılarını görmemle başımı hızla çevirdim. Daemon'un yüzü çok sert ve kızgın görünüyordu. Sinirle etrafa bakarken derin bir şekilde düşündüğü apaçık ortadaydı.
Elini daha sıkı sıktım ve dikkatini bana çevirdim. ''İyi olucaklar.'' sözden her ne kadar ben bile inanmasamda onun güvenmeye ihtiyacı vardı. Kırgınlıkla bana bakarak gülümsemeye çalıştı ve başını salladı. ''Öyle umarım.'' dedi. Kemerine doğru uzanıp silahını çıkarttıktan sonra emliyetini çevirdi ve arkasına son bir kez baktı. ''Buradan bu kadar çabuk çıkmamız garip.'' diyerek etraftaki sessizliği dinledi.
Ona hak veriyordum. Girdiğimizde bile çok fazla bir hareketlilik yoktu.
''Tabi eğer...'' sözünü tamamlamadan kalp atışına benzeyen tiktak sesini duymasıyla yüzü bembeyaz kesildi.
Tik tak(Dıt dıt) Tik ...tak...(Dıt..Dıt...Dıt...DIT DIT DIT)
Ses yükseldikçe yakınlardan gelmeye başlamıştı. Etrafımızı hızla tararken nereden geldiğini son anda anlamıştım. ''Bu taraftan!'' Kesilmiş ağaç gövdelerinin olduğu yerde hafif bir gürültüyle ortaya çıkan metal yığını M7 robotu ağır adımlarla ve yeri sarsarak yanımıza doğru ilerlemeye başladı.
''Deamon.. Wead...wol..fer..''
Robot yaklaştıkça biz geri geri gitmeye başlamıştık. ''Kurşun geçirmezler.'' diye açıklama yaptı ve tepeye doğru baktı. ''Kahretsinki bu sefer hortum ve elektrik direğim yanımda değil.'' sonra burun kıvırarak arkasına döndü. Ne dediğini anlamasamda ona uydum ve peşimizden yavaş yavaş gelen robotu hiçe sayarak düşünmeye başladı.
''Robotun geldiği yer büyük ihtimalle çalıştırıldığı yerdir Niyana. Vücudunu gördüysen tamamiyle yepyeni bir model. Sanırım araştırmalar için yeni bir boyuta geçmişler gibi.'' Silahını sola doğru tutup ileriye ateş etti. ''Bu mesafeden sadece hareket sinyali alabilir Gidelim.'' diyerek bırakmadığı elimi sıkıca kavrayıp hızlı hızlı yürümeye başladık.
Tuttuğu kolumun manşetleri dahi, gömleğin kol kısmı tamamiyle parçalanmıştı. Ne zaman bu kadar paçavraya dönüştüğünü merak ediyordum. Ben bu kadar yıprandığım halde Deamon'da çizik yoktu.
Pislik Herif.
Havada neon ışıkları gibi parlayan yeşil şeritler bir gözüküp bir kayboluyordu. İlk defa açık araziden yıldızların ne kadar minik minik ve azalmış olduğunu görüyordum. Küçükken böyle değillerdi...
Titreme sesiyle Daemon bana dönerek bir dakika işareti yaptı ve telefonunu çıkartıp yeşil düğmeye bastı.
''Efendim?...hı hı....buldun mu? neredeymiş?...Tamam teşekkürler görüşürüz.'' ve hemen kapattı.
''Ne oldu?'' diye sorduğumda telefonu cebine koyuyordu. ''Marthanın bahsettiği şeyi öğrenmek istedim. Sonra anlatırım.'' Tekrar elimi tuttuğu gibi hızlı hızlı adımlarla ilerledi ve duvarın dibinde bırakıp sırtını yasladı.
''İşte burası.''
Sesinde heyecan ve yine keyif vardı. Ona bakamadım. Gözlerimi ilerimizde duran kapısı açık kamyonete çevirmiş orayı izliyordum.
''Niyana? Korkuyor musun?''
Başımı iki yana salladım. Titriyor muydum?
''H-hayır.'' dedim kısık sesle. İstemsiz kekelediğim için kendimden utanıyordum. Başını iki yana salladı ve derin bir nefes aldı. ''Korkma desem ?'' dediğinde bana güldü. ''Lisa ile Anthony'e bir şey olmayacak tamam mı? Bu yüzden fazla endişelenme.''
''Tamam.'' dedim düz bir sesle ve başımı eğerek yanında ilerlemeye devam ettim.
Yeşil renkteki kampoyetin arka tarafından yine bir sallanmayla birlikte metal sesleri yükseldi ve bir robot daha yavaş yavaş aşağıya indi. Daemon hemen etrafına baktıktan sonra deri ceketinin içine doğru elini uzattı ve minik bir kutu çıkarttı. Az önce bana verdiği ufak parçaya göre büyüktü aslında. Kutuyu duvara sabitleyip çıkan robotu izledi.Robot önümüzdeki yoldan ortadan kaybolana kadar bekledikten sonra ileriye doğru atılıp kolunu kaldırdı ve kamyoneti hedef alarak arka girişteki boşluktan fırlattı.
Saniye içinde arabadanın farları söndü ve Daemon parmağına sıkıştırdığı sigaradan bir nefes daha alıp yere fırlattı. ''İşte bu hadi gidelim!''
Peşinden giderken bu haline gülmüştüm. Komik geliyordu.
Bir şekilde...
Kamyonete vardığımızda kendini hemen şoför koltuğunun olduğu taraf yönlendirdi ve kapısını açtığı gibi içindeki şoför aşağıya doğru yattı.
Kafası sallanırken Daemon oflayarak cüsseli adamı çekti ve aşağıya düşmesini sağladı. Adamın üzerini yokladıktan sonra silahını,kemerini,kemerin üzerindeki kimlik kartını,gömlek cebindeki kalemi ve şapkası ile ceketini alıp koltuğa fırlattı. ''Arkayı kontrol et.'' diye bana emir verdiğinde oflamadan söylediğini yapmak için arkaya dolandım.
Arka tarafta katlanılmış merdivenin hemen yanında aynı şoförün giydiği üniformalı bir adam daha vardı. Daemon gibi şapkasını çıkartıp -çünkü şapkalar sertti ve işe yarabilirdi sanırım- içeri doğru fırlattım ve adamın silahını kaptığım gibi kenara attım.
İçimde nedense hiç acıma yoktu.Belkide..şuan düşündüğüm iki savunmasız kardeşim olduğu içindir.
Ablalık ve Aile bağları...işte bu hepsinden önce gelir. Onlar için elimden ne geliyorsa yapacağım. Başka adam var mı diye içinide incelerken bir laptop bulduğum an duraksadım.
Kamyonetin arka kısmında tamamiyle bir 'oda' işlevi gören alan vardı! Köşeye bırakılmış dosyaların kapağını açıp içindekilere göz gezdirdim.
''MP Projesi.''
Yapım : Hoymund Brind
bir sayfa daha çevirdikten sonra boş bir kağıdın üzerine el yazısı kullanılarak kaliteli bir mürekkeple yeraltında gördüğüm minik çocuğun üzerindeki işarete benzer aynı sembol vardı.
''Projenin konusu ; Madenler.''
Madenler , yeraltında kullanılmayacak kadar değersiz görünen birçok taşa ev sahipliği yapıyor.
Mağaralar kısmında safirler ve su kaynaklarının bulunduğu yerlerde ise zümrütlere rastlamak mümkün.
Opal taşlar genelde çanak süslemeleri için kullanıldığında hemen hemen heryerde mevcut.
Bilindiği gibi , şirket için kesinlikle bu taşların elde edilmesi gerek.
Başkanın olumlu bakması için elimizden gelen her şeyi ortaya sunuyoruz.
Gerekirse bu iş için fedakarlık bile yapabiliriz.
İNAN.
Öyle bir şaşkınlık içindeydim ki ağzımı zorla kapattım ve dosyayı elime aldığım gibi oradan çıkarak ön koltuğun tarafındaki kapıya abanıp yukarı atladım.
''D-daemon..''
Kontağı neredeyse çevirmeye hazırlanmış Daemon başını kaldırarak bana döndü. ''Ne oldu? Yüzün kireç gibi?''
''Sanırım...şu cinayetin olayının nedenini buldum gibi.'' diyerek dosyayı gösterdim.
''Ne?!''

ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE FORGOTTEN WORLD -İLK KİTAP TAMAMLANDI-
Science FictionGökyüzünü unutmaya başlayabilirsin. Xio'nun tek bir hedefi vardı ; Dünya. Onuda aldığında her şeyi elde etmiş oldu.İnsanlar artık dışarıya çıkamıyordu bile.İlkelleşme döneminin sonuna geliyorduk.Ona baş kaldıramazdık.Onu engelleyememiştik. Ama... Um...