15.BÖLÜM "MEZUNİYET GECESİ..."

300 81 28
                                    

   Asiye asansör kabininin önünde gelmesini bekledi. Kalbi göğüs kafesine girmeme konusunda ısrar ediyordu. Hayecanı yavaş geçen saniyelerde daha da arttı. Kendine itiraf edemesede Destan'ı özlemişti. Sesini duysa da gece karası irislerini ve kokusunu özlemişti. İçi kıpır kıpırdı, midesinde kelebekler uçuşuyordu. Asiye kalbiyle savaştığı sırada Destan aklında küçüğü şirkete adımını attı. Rayından çıkan kalbiyle etrafda gezen dalgın hareleri aradığını buldu. Sert ve kendinden emin adımlarına inat kalbi ürkek ve bir o kadar da umut doluydu. Adımları yaklaştıkça yatıştırıcı Hindistan cevizi kokusu genzine doldu. Öfkesini yatıştırsada kalbini yatıştıramadığı bir gerçek.

   Asiye kulaklarını dolduran güm güm kalp atışlarından başka bir ses duyamaz oldu. Tenini yakıp kavuran ılık nefes, burnuna hücum eden çam kokusu... Aman Allah'ım o tam arkamda. Destan hızla nefes alıp veren küçüğüyle, astım krizi geçirdiğini düşündü başta ama çok geçmeden heyecanlandığını anladı. Asiye asansörün açılan kapısıyla içeriye girdi, ardından Destan. Kapanan kapıyla kızın elini avucunun arasına hapsetti. Asiye elindeki sıcaklıkla irileşen gözleri Destanı buldu. Dudağı yukarı kıvrılan adamın hoşuna gidiyordu verdiği tepkiler. Kızaran yanakları, şaşkınlıkla açılan gözleri...

   "Destan Bey ne yapıyorsunuz bırakın biri görecek." Elini kurtarmaya çalıştı biri görecek paniğiyle.

   "Umurumda mı sanıyorsun?"

   "Destan Bey."

   "Özledim" diyen adama hayretle baktı. Destan dudaklarının   tenine   değme ihtiyacıyla alnından öptü. Asansörün kapı sesiyle ikili kendine geldi. Önüne döndü, yanakları allaştı. Bir türlü alışamadı sevdalığa. Daha önce hiç sevgilisi olmadı bocalaması bu yüzden.

   "Kendini yorma" dedi odasına geçmeden.

   Dosyalara  dalıp  vaktin nasıl geçtiğini anlamadı Asiye, telefonun çalmasıyla yerinden sıçradı. Ancak üçüncü çalışında açabildi. Acaba yemek yedi mi? Ateşi tekrar çıktı mı? Karnı aç mı? Çizime daldığından unutmuştur yemeği. Destan yemek şiparişi verdi. Yemekler gelince Asiye'yi aradı:

   "Ufaklık..."

   "Kas yığını..."

   Dudağı kıvrıldı. "Hemen odama gel" emir kipi kullanmıştı. Sinirlerine hakim oldu. "Anlamadım efendim s..." sözünü kesti. "Anlaşılmayacak bir durum yok, hemen odama gel" dedi otoriter sesiyle.

   "İşim henüz bitmedi, ge..." işini bahane eden kıza, hiç istesemede sert konuştu. Şimdiden pişman oldu genç adam. "Sana benim sözümü ikiletmemen gerektiğini söylemiştim hemen odama gel" diye gürledi. Az daha telefonu elinden düşürüyordu. "Anlaşıldı mı?" Şimdi gözleri nasıl bir girdaptır.

   "Anlaşıldı"  telefonu  yüzüne  kapatan  adamla  gözleri  doldu.  Akan   birkaç damla incisini silerek telefonu yerine koydu. "Sakin ol kalbim" kalbinin üzerine elini koydu. "Neden şimdi benimle böyle konuşuyor, hem sevgilim diyor hem bağırıyor. Şamar oğlanı değilim ben." Yanağındaki ıslaklığın yerini yeni inciler alırken sinirle sildi. Odasından çıkıp kapısına vardığında öfkeyle kapıya sert vurdu. İçeriden, "Gir" sesini duyunca kapı kolunu indirip içeriye girdi. Tam karşısında durdu.

   "Buyrun    Destan    Bey, beni    neden çağırdınız?" diye sordu. Gözlerine baktığında   haklılığını gördü. Girdaba dönmüştü. Ah be  ufaklığım dik dik bana bakacağına aşağıya baksaydın neden çağırdığımı anlardın.

   "Otur."

   "Emir vermemeniz gerektiğini size söylemiştim."

   "Açıkmadın mı?"

İki Dünya Arasında "Aşk"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin