To Wait

161 12 13
                                    

Yorum yapmıyorsunuz darılıyorum ama..

(Beklemek)
>⁠.⁠<
Hyunjin'den

Samantha'nın elinde ki kitabın yanarak yok olması nefesimi kesmişti.

Gözlerim benden izinsiz dolmaya başladı.
Hissettiğim şeyleri anlatmaya kelimeler yetmiyordu.

Samantha çoktan kaybolmuştu.
Kafamı yavaşça kaldırıp kardeşlerime döndüm.
Herkesin susması sinirlerime dokunmuştu.
Sessizlik daha da yakıyordu canımı.

Halsizce konuşmaya başladım.

"Neden susuyorsunuz? Birşey yapın, ne olduğu önemli değil sadece yapın.
Şifacıları bulun, cadıları toplayın.
Felix'i kurtarın!"

Hepsi bana umutsuzca baktı.
Onların umutsuzluğa kapıldığı anları çok nadir görürdüm, o anlar ise benim kıyametim olurdu.

Ayağa kalktım ve Chan hyung'un önünde durdum.
Bana üzgün gözlerle bakıyordu.

"Abi bişey yap lütfen.."

Sonlara doğru sesim kısıldı.
Kafam yavaşça Chan hyung'un omuzuna düştü.
Eli saçlarımı bulurken arkamda varlıklarını unuttuğum vampirlere seslendi.

"Felix'i şehirdeki malikane ye götürün. Dikkatli olun."

Hepsi çıktı. Kocaman salonda sadece ben , kardeşlerim ve büyük bir sessizlik kaldı.

Dışarıdan sesler gelmeye başladı.
Hepimiz anlamazca sesi dinlemeye başladık.

"YA BIRAKIN BENİ YİYİCEM Mİ LORDUNUZU? BİR ARKADAŞA BAKIP ÇIKICAM. HEM BURASI BENİM EVİM!"

Bu jeongin'in sesiydi.
Burada ne işi vardı?
Kapıya yaklaştım ve onu tutan iki vampire seslendim.

"Bırakın onu."

Jeongin serbest kalınca koşarak eve girdi.
Gülümseyen yüzü bizim üzgün suratlarımızı görünce soldu.

"Ne oldu? Ne bu yüzünüzün hali, kitap nerde?"

Changbin eliyle yüzünü sıvazladı ve konuşmaya başladı.

"Kitap şuan büyük bir ihtimalle uzay boşluğunda süzülüyordur."

Jeongin kaşlarını çattı.

"Ne diyosun kocam sen ya."

Changbin kafasını iki yana salladı ve ağzında birşeyler geveledi.
Küfür ettiği kesindi.
Bu durumlarda kahkaha atarak onunla dalga geçmem gerekirdi ancak parmağımı kıpırdatmaya bile halim yoktu.

"Yok oğlum kitap yandı bitti kül oldu."

Yeji yanıma geldi ve elini omuzuma koydu.
Ardından lafı söyleyen seungmine döndü.

"Yalnız yandı demesek bir arkadaş üzülüyormuşda."

Ona gözlerimi devirdim.
Jeongin kahkaha attı.
Ona garip gözlerle baktım.

"Ya ben minho hyunga şeyi demeyi unuttum. Ben kağıdın önemli olduğunu anlayınca yanıma alıp sakladım yani kitap yansa bile bir önemi yok."

Gözlerim kocaman bir şekilde ayağa kalktım.
İçimde ki umut tekrar yeşermeye başlamıştı.

Changbin rahatlamış bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

"Ya sen bunu nasıl unutursun?"

"Ne yapayım kocacım ya insanlık hali. Neyse durun ben odamdan getireyim kağıdı."

Yukarı çıktı ve kısa bir süre gelmedi.
Öyle mutlu olmuştum ki gözlerimin içinin güldüğüne emindim.

Jeongin elinde eski püskü bir kağıtla salona geri geldi.
Ayrıca elinde iki telefon da tutuyordu.

Blood İn The Water-HyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin