Tam o sırada banyonun kapısının açıldığını duydular. Esra banyodan çıkmıştı. Ağladığını herkes duymuştu ama o belli etmeme uğraşındaydı. Üstünü giyinmek için odasına geçerken Gökhan şöyle seslendi ablasına:
Gökhan: üzerini giyinince buraya gelir misin... Konuşacaklarımız var..
Esra: Ben burada yatıp uyuyacağım. Senle de konuşacak bir şeyim yok.
Gökhan: Sana "buraya gelir misin" derken "gelmek ister misin?" diye soru sormuş değilim; rica eder gibi söylemiş olmam da sanırım yanlış anlaşıldı. Sana gelip gelmeme gibi seçenekler sunmuş değilim. Böyle yanlış anlaşılmalarla bana zaman ve enerji kaybettirirseniz her emrimi emir kipiyle söylemek zorunda kalırım.
Esra: Uyumak da mı yasak!
Gökhan: (sert bir ses tonuyla) benimle polemik yapma 10 dakika sonra burada ol!...
Semra: Çok sert söyledin; gıcık olur kendisiyle böyle konuşulmasına
Gökhan: Gıcık olmayacak diye de her dediğim şey için 2 saat dil dökecek değilim
Semra: Ya gelmezse şimdi inatçıdır bilirsin
Gökhan: Kırarım ben onun inadını kırarım sen rahat ol
Semra: Bilemedim
Gökhan: Abla bilemeyecek ne var ki? Ayaklarının altına bak bakalım iz miz var mı veya kızarıklık?
Semra: (sağ ayağının altına bakarak) yok valla hiçbir şey yok
Gökhan: Dün aynı sopayı yediğinize göre eğer keçilik ederse konuşacağımız şeyleri falaka sırasında konuşuruz.
Semra: Yapma ama sırf odasından buraya gelmedi diye mi?
Gökhan: benim açık emrimi çiğnedi diye... gerçi benim açık şekilde yapılmasını söylediğim bir şeyi yapmamanın cezasının ne olduğunu açıkça söylemediğim için bu defalaık falaka olmaz ama pişman olacağı bir sonucu olur.
Semra: Nasıl yani
Gökhan: Gelsin o zaman konuşuruz.
Az sonra Esra odaya asık bir suratla salona girdi ve girişiyle birlikte yüzü daha da asıldı. Daha yarım gün önce kardeşiyle birlikte falakaya yatırılıp ayaklarının altına 40'ar sopa vurulup 40 'ar kere acı çığlıklarla çınlattığı odadaydı. Çıplak ayaklarının altına her vurulduğunda beyninde şimşekler çaktıran sopa ve o sopa ayaklarıyla buluşurken kendisini hareketsiz bir şekilde tutan ipler tekli koltuğun üzerinde duruyordu. Onları görünce bir irkildi. Diğer tarafta Semra ile birlikte bu acıları çekerlerken ayaklarının bağlandığı kanapede de Semra ve o falaka utancını hem de Pelinin, teyzesinin ve hatta komşu Şükran teyzenin önünde yaşatan o velet oturuyordu. Tüm bunları görüp duraksaması ve Gökhan'ın "abla sen geç Semra ablamın yanına" diyerek kendisi için o korkunç dakikalarla özdeşleşen kanapede oturmaya çağırması en fazla bir kaç saniye sürdü. Semra boştaki tekli koltuğa yöneldiğinde Gökhan "hayır abla sen Semra ablamın yanına otur" diyerek müdahele etti ve onun oturmak istediği tekli koltuğa kendisi oturdu. Gökhan tekli koltukta oturup ablalarını hala buram buram falaka kokan burundan değilse de ruhlarıyla bu kokuyu alacakları o kanapede oturmalarını özellikle istemişti. Esra kendisine için uzun bir süre falakayı ve çektiği o acıları ve içinde kaldığı o küçük düşürücü halleri hatırlatacak olan kanepeye istemeyerek de olsa oturdu.
Ama kendisinin de anlam veremediği şekilde kendisi için hiçbir korku, endişe veya huzursuzluk hissetmiyordu kız. Onuru kırılmış, küçük düşmüş ve özgürlüklerini koruma gücü elinden alınmıştı. Özgürlüğü, bağımsızlığı ve kendi tercihleriyle oluşturduğu yaşam şekli için endişe duyuyordu hatta bunları kaybetmekten korkuyordu ama kendisi için hissettiği bir korku değildi bu. Bu garip geliyordu ve kardeşine duyduğu öfkenin bir kısmına da huzurunu kaybetmemiş olduğu için kendine de duyuyordu. Elleri ayakları bağlı vaziyette geçirdiği gece boyunca düşünegeldiği şeylerdi bunlar. Bu düşüncelerden erkek kardeşinin çok kalın olmasa da iyide iyiye erkek karakteri kazanmış ses tonuyla sinir bozucu seviyede kendinden emin cümlesiyle çıktı Esra.
