1.BÖLÜM

14.9K 619 570
                                    

"Elimi tut kız çocuğu.

"Seni bekliyorum."

"Sen bana aitsin."

Gözlerimi açtığımda her yer kanla kaplıydı. Bakışlarım bir an kana bulanmış gelinliğime kaydı.

Bakışlarımı gelinliğimden çekip tekrar etrafa baktım. Herkes ölmüştü ama yaşıyordu.

Yaşayan ölülerdi.

Son kez yaşayan ölülere bakıp koşmaya başladım. Durmaksızın koşuyordum, nefes nefese kalmıştım ama durmadım, duramazdım.

Arkadan gelip gelmediklerini kontrol etmek için koşarak arkama baktığımda hâlâ peşimdeydiler. Koşmaya devam ederken ayağımın bir taşa takılmasıyla yere düşmem bir oldu.

Benim düşmemi fırsat bilen bir ölü, üstüme doğru zıpladı. Çığlık atıp gözlerimi kapattığımda bir cismin gelinliğimin üzerine düşmesiyle gözlerimi açtım, üzerime atlayan adamın kafası gelinliğimin etek kısmında duruyordu.

Çok fazla ses vardı. Bakışlarım sesin geldiği yöne kaydığında, bir adam tüm ölülerin kafasını kesiyordu. Bana sırtı dönüktü.

"Uyan kız çocuğu."

"Sen buraya ait değilsin."

Hâlâ donuk bir şekilde bana sırtı dönük olan kişiye bakıyordum. Son kalan ölünün de kafasını kesip bana doğru döndü. Bakışlarım elinden damlayan kana gitti. Tırnakları adeta bir kılıç gibi keskin ve uzundu.

Hiçbir şekilde konuşamıyordum. Adam bana doğru döndüğünde yüzünü görememiştim; maske vardı yüzünde, gözleri adeta bir ateş gibiydi, hani şu mavi renkte olan ateşler olur ya, aynı onun gibiydi.

Bana doğru bir adım atıp uzun ve kanlı tırnağını boynuma doğru uzattığı an, bir çığlık atıp yataktan zıplayarak uyanmıştım.

Fazla terlemiştim, tüm bunlar rüya mıydı? Fazla gerçek gibiydi. Besmele çekerek yataktan kalkıp saate baktım. Saat 5'e geliyordu; sabah ezanı okunmak üzereydi.

Banyoya girip abdestimi aldıktan sonra odamdan çıkıp mutfağa girdim. Babamlar daha uyanmamıştı. Çay suyu koyduğumda ezan okunmaya başlamıştı.

"Aziz Allah" deyip kelime-i şehadet getirip tekrar odama gidip şalımı kafama geçirdim. Namazımı kıldıktan sonra annemleri uyandırmak için onların odasının kapısını tıklattım.

Evde sadece ben namaz kılardım; annemler kılmazdı. Ne kadar çok onlara kılmasını söylesem de "Kılarız," deyip geçiştiriyorlardı hep.

Kahvaltıyı hazırlamayı bitirdiğimde saat 6 olmuştu. Patates kızartması yapıp birazını ayrı bir kaba koydum. Birkaç sandviç de hazırladıktan sonra onları da sepete koyup evden çıktım. Ben gelene kadar annemler uyanmış olurdu.

Fatma Ana'ya giderken rüyamda gördüğüm şeyleri düşünüyordum; iki farklı ses vardı, ama ben tek bir kişiyi görmüştüm. Biri bana "Sen bana aitsin," diyordu, diğer ses ise "Sen buraya ait değilsin." Bu olanlara anlam veremiyordum.

Ben bunları düşünürken Fatma Ana'nın evine varmıştım bile. Fatma Ana yine her zaman olduğu gibi erken kalkıp kapının önünde oturuyordu.

Fatma Ana, yaşadığım köyün en yaşlı insanıydı. Kocası askerdi ve yıllar önce şehit olmuştu. İki oğlu vardı; biri Almanya'da oturuyordu, evliydi, diğeri ise boşanmış, kendi halinde yaşıyordu. Bayramdan bayrama geliyorlardı annelerini ziyarete.

Fatma Ana'nın yanına gidip ona gülümseyerek "Günaydın, Fatma Ana, bakıyorum yine erkenciyiz," dedim.

"Günaydın kara kuzum," dedi gülümsememe karşılık vererek.

Fatma Ana'nın yanına oturup yemek sepetini ortaya koydum. Her sabah Fatma Ana'ya yemek getirirdim.

"Bir sorun mu var kara kuzum? Yüzün benzin akmış," dedi Fatma Ana.

Ona dönüp "Sadece kabus gördüm, onun etkisindeyim hâlâ," dedim.

Fatma Ana bana gülümseyip "Adı üstünde kabus, takma kafana pek fazla,"

Kafamı sallayıp Fatma Ana'nın çiçeklerine baktım; toprağı kurumuştu. Sanki uzun süredir sulanmıyor gibi duruyordu, oysa Fatma Ana çiçeklerine çocuklarıymış gibi bakar, çocukları yerine koyardı.

"Fatma Ana, çiçeklerini sulamayı unutmuş olmasın," deyip ayağa kalktım.

Fatma Ana hiçbir şey demeden sadece beni izliyordu. Evin içine girip sürahiye su doldurdum. Tekrar bahçeye çıktığımda, Fatma Ana hareketsiz bir şekilde hâlâ oturduğu yerden dağları izliyordu bu sefer de.

Çiçekleri suladıktan sonra Fatma Ana ile vedalaşıp eve gittim. Fatma Ana bu günlerde çok garip davranıyordu.

Eve vardığımda saat 7'ye geliyordu; annemler uyanmış, kahvaltı masasına oturmuştu bile.

"Günaydın kızım," dedi annem.

"Günaydın annem."

"Bana günaydın yok mu?" dedi babam.

Bazen çocuk gibi davranıyordu ve bu benim çok hoşuma gidiyordu. Rabbime binlerce kez teşekkür ettim böyle bir aileye sahip olduğum için.

"Günaydın canım babam," deyip babama sarıldım. Yanağına sulu bir öpücük bırakıp ben de sofraya oturdum.

"Ee kızım, Fatma Ana nasıl? Durumu iyi mi?" dedi annem.

"İyi çok şükür anne ama biraz durgun sanki bu günlerde."

"Bugün çarşıya uğramadan önce ben bir gidip bakayım o zaman Fatma Ana'ya," dedi annem.

Kahvaltı ettikten sonra babam işe gitmişti, annem ise Fatma Ana'ya bakmaya gitmişti. Ben de bulaşıkları yıkadıktan sonra odama çıkıp ders çalışmaya başladım.

Açık öğretimde okuyordum, bir ay sonra sınavlarım vardı. Derse o kadar çok dalmıştım ki saatin ne kadar çabuk 1'e geldiğini fark etmemiştim. Ezanın sesini duymamla abdestimi tazeleyip namaza durdum. Tam son rekatımı kılarken telefonum çalmaya başladı. Pek aldırış etmeden namaza devam ettim. Namazımı bitirip duamı ederken durmadan çalıyordu telefonum.

"Sen namazımı kabul eyle yarabbim," deyip seccademi katlayıp telefonumu aldım. Kimin aradığına baktığımda annem aramıştı. İçime kötü bir his düşmüştü.

Derin bir nefes alıp dua ederek aradım annemi, tek çalışta açmıştı.

"Bir sorun mu var anne, namazdaydım, açamadım."

"Kızım," dedi annem, sesi titriyordu, "Fatma Ana’yı kaybettik."

İçime korkuyla karışık bir boşluk düştü. "Anne, ne demek istiyorsun?"

"Sağlık ekipleri geldiğinde artık çok geçti. Onu evinde, yatağında huzur içinde buldular. Yaklaşık dört gün önce vefat etmiş."

Annemin sözleri, kalbimde derin bir yara açtı. Elimi kalbime götürdüğümde Telefona tutunamayarak yere düştüm.




 
  

  

 
  

Not; bu kitap ilk başlarda size saçma gelebilir ama herşey ikinci serisinde ortaya çıkıp anlam kazanacaktır.




Yeni bir kurguyla geldim berdel kurgusu pek benlik değildi umarım beğenirsiniz ponçiklerim CİNİN AŞKİ KURGUSUNA HEPSİNİZ HOŞGELDİNİZ

CİNİN AŞKI   Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin