37.BÖLÜM

1.9K 117 177
                                    

"Sen... nasıl?" Diye bildim bir tek..

Şeytani bir sırıtışla iki adım daha yaklaştı, odadaki hava bir anda buz kesmişti. "Beni gördüğüne hiç sevinmemiş gibi görünüyorsun," dedi o iğrenç gülümsemesiyle.

"Defol git buradan, Roz!" dedim, kaşlarımı çatarak. Kızımı daha sıkı sarıp yüzünü göğsüme bastırdım.

Roz, dudaklarını büzerek sahte bir incinmişlik gösterisi yapıp. "Çok kırıcısın," dedi.

"Mahzenden nasıl çıktın sen ?" Dedim, ama o, yalnızca gülümsüyordu.

Roz, kızımı göz ucuyla süzdüğünde dudaklarının kenarı daha da yukarı kıvrıldı. "Bunu düşünmekle vakit kaybetme, insan. Kızınla geçirebileceğin son anları iyi değerlendir. Çünkü çok yakında döneceğim ve bana ait olanı senden misliyle geri alacağım," demesiyle. Aniden, Roz'un bedeni bir gölgeye dönüşmüştü.

Karanlık bir fırtına gibi odada dönüp dolaştı. Odayı kaplayan bu kara sis, ardından kaybolduğunda, içimdeki tüm sıcaklık emilmiş gibiydi.

Roz'un kaybolmasıyla birlikte kızımın ağlaması aniden kesilmişti. Nefes alamıyordum, kalbim göğsümde çılgınca atarken gözlerimden yaşlar boşalmaya başlamıştı.

Korkuyordum Roz kızıma zarar vericek diye çok korkuyordum hemde.

Kızımı kendimden uzaklaştırıp yüzüne baktım, o küçücük yüzü gördüğümde içimde bir şeyler parçalanıyordu.

"Buna asla izin vermeyeceğim," dedim, dişlerimi sıkarak. Sesimdeki kararlılık, her türlü korkuyu yenecek güçteydi. Ne pahasına olursa olsun, kızımı koruyacaktım.

Sonu ne olursa olsun, andım olsun ki son nefesime kadar kızımı koruyacaktım.

.
.
.

Kızlar yanıma gelip Elysia'nın karnını doyurmama yardım etmişlerdi. Elysia şimdi yanı başımda, derin bir uykudaydı. Ama ben rahatlayamıyordum, içimdeki huzursuzluk kemiklerime kadar işlemişti.

Roz'un mahzenden kaçtığını söylediğimde, Trix hızla mahzene koştu. Döndüğünde, "O hala orada," dedi, sanki hiçbir şey olmamış gibi.

"Kendi gözlerinle mi gördün?" dedim, sesimdeki inançsızlık barizdi.

Trix beni başıyla onaylayıp. "Evet, oradaydı. Rüya görmüş olmalısın," diye ekledi, ama ben rüya görmediğimi çok iyi biliyordum.

Bir şeyler dönüyordu, bu işin içinde bir hain vardı. Roz'a yardım eden bir hain.

Düşüncelerim beni ele geçirirken, "Saye," diye bir sesle irkildim. Kızlara baktım, gözlerimdeki korkuyu gizlemeye çalışarak.

"Daldın gittin yine," dedi Dicle, bakışları endişeliydi.

"Bir şey mi oldu?" diye sordum, kendimi toparlamaya çalışarak.

"Bize değil, sana olmuş," dedi Trix, kaşlarını çatarak. "Roz hala mahzende. Rüya görmüş olmalısın."

Kafamı yavaşça salladım, zoraki bir gülümseme ile. "Evet, rüya görmüş olmalıyım," dedim, ama içimdeki şüphe dalga dalga büyüyordu. Biri Roz'a yardım ediyordu, ama kim?

Adım kadar eminim ki sarayda bir hain vardı ve Roza yardım ediyordu ama kim? Kim olabilir bu hain?

Düşünceleri zihnimden uzaklaştırmaya çalışarak, "Ee, Dicle, tatil nasıl geçti?" dedim, konuyu değiştirip biraz olsun rahatlamak isteyerek.

"Ay, harikaydı! Mutlaka siz de Akhilleus'la gitmelisiniz," dedi, gözleri heyecanla parıldıyordu.

Kızlarla biraz daha sohbet ettikten sonra, odanın kapısı aniden açıldı ve Akhilleus içeri girdi. Kızlar bizi yalnız bırakıp çıkarken, Akhilleus yanıma gelip, alnıma bir buse kondurdu.

CİNİN AŞKI   Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin