uzun bir özlem giderme bölümü ile geldimmm. o yüzden yorum yapmadan geçmezsiniz, değil miii :)
Bölüme geçmeden önce Ayaz'ın bir kahraman olmadığını ve olmayacağını, kendisinin de kabul ettiği gibi takıntılı, manipülatif ve kötü bir karakter olduğunu bir kez daha hatırlatmak isterim. Daha önce kendisi de söylemişti, o istediğini alana dek durmaz ve ne gerekirse yapar. Ama aynı zamanda dengesizdir de... Onun etik değerleri mevcut değil (tıpkı Anka ve diğerleri gibi). Bu bölümde çok yüzeysel göreceğiz bunu ama yine de sizi rahatsız edecek cümleler olabilir. Esas 2. Kitapta göreceğiz Ayaz'ın manyaklığını.
Anka kısmı ise çok daha sert ve ağır bir bölüm oldu... Yazarken gözyaşlarımı tutamadım, boğazıma bir yumru oturdu.
Anka, seninle gurur duyuyor ve seni çok seviyorum.
27. BÖLÜM
anka... pes etmemenin temsili...
AYAZ
Başkası olsaydı... Saatlerdir aklımdan geçen tek şey buydu. Anka'nın yerinde başkası olsaydı. Morgan'ı vuran kişi bir başkası olsaydı...
Aynı şey aklımdan tekrar tekrar geçip duruyordu. Onun yerine başkasını koydum. O silahı tutan, Morgan'a çeviren ve ben daha ne olduğunu bile anlayamadan silahı ateşleyen kişinin başkası olduğunu düşündüm zihnimin en karanlık dehlizlerinde. Ve onu olabilecek her şekilde, tekrar ve tekrar öldürdüm. Takıntılarımın farkındaydım ve bir şey yapamamış olmak, bir tırnağın tahtayı durmaksızın kazıması gibi beynimi kazıyıp duruyordu. Kışkırtıyor, tahrik ediyor ve karanlığı tetikliyordu.
Zihnimde bir kez daha oynadı görüntü ve bir kez daha kana bulandı her yer. Hıncımı çıkarabileceğim başka bir yol yoktu. Bir ruh hastası gibi binlerce vahşet görüntüsü ile doldu zihnim.
Başkası olsaydı... Anka yerine bir başkası, herhangi biri olsaydı... Keşke bir başkası yapmış olsaydı...
Ama Anka yapmıştı ve ben sinirimi Morgan'ın cansız bedeninden çıkarıp, odadaki eşyaları paramparça yapmaktan başka bir şey yapamamıştım. Onun karşısında çaresizdim ve en kötüsü bu değildi. En kötüsü, yaptığı bu şeyin bedelini Anka'ya ödetmek zorunda olduğuma dair kendimi ikna etme çabamdı. Ona değil bir şey yapmak, karşılığını vermek konusunda bile kendimi zorlamak zorundaydım. Bir şey yapmalısın Ayaz, deyip durmuştum kendime. Dönüş yolu boyunca kendimi ikna etmeye çalışıp durmuştum. Ben, Ayaz Efe Akdemir, bunu yapan Anka değil de başkası olsa onu doğduğuna pişman edecek kişi, karşılık vermeye kendimi ikna etmek için yirmi dört saat boyunca uğraşmıştım.
O, benim zaafımdı; ama bunu belli edemezdim. En azından daha fazla belli edemezdim...
Onca zorlamanın sonunda nihayet o kararı vermiştim: Kardeşlerinden bir süre ayrı kalacaktı. Onlar için birbirlerinden ayrı kalmak zor olsa da en azından aynı şehirde ve güvende olacaklardı. Kendi evleri, kendi hayatları olacaktı. Onlar için ağır, benim için hafif bir karşılıktı. Bunu en ağır hissedecek kişi ise Anka'ydı... Onu bir kafese hapsetmek bir bakıma ona vereceğim en büyük ceza olsa da benim alanımdan bir santimetre bile ayrılmaması benim yararımaydı. Yaptığı bu şeyin karşılığı izinsiz dışarı çıkamamak değildi esasında, çok daha fazlası olmalıydı; ama kendimi bu kararı vermeye zorlamak bile bir gün sürmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kan İmparatorluğunun Centilmenleri +18
Action+18! Kafamı yana eğip davetkâr bir ifadeyle onu süzdüm. "Bu geceki tüm bu ince düşüncelerinden sonra neredeyse bir centilmen olduğunu düşünecektim." Gözlerimi kıstım. "Gerçekte nasıl biri olduğunu görmemiş olsaydım tabii." Oyunbaz bir ifadeyle gülü...