oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen ❤️
siz sormadan söyleyeyim;
bu geçen hafta yayımlayamadığım bölüm. bu haftanın esas bölümünü yarın yayımlayacağım :)
🔥
28. BÖLÜM
ÇEKTİĞİM ACIYI BİLİYOR MUSUN?
Oysa ben zindanı içimde taşıyorum.
İçimde kış var, buz var, umutsuzluk var.
Ruhumu gecenin zifiri karanlığı kaplamış.
Çektiğim acıyı biliyor musun?
Notre Dame'ın kamburu
Eylül gelmişti. Resmi olarak sonbaharın içindeydik.
Mevsim değişti, bazı şeyler değişmedi. Bu iş sandığımdan çok daha uzun sürmüştü.
Kahvaltıda Ayaz, her zamanki gibi haberleri izliyordu. Kadeşlerim gidince onunla birlikte kahvaltı yapan yalnızca Mirza kalmıştı. Mirza benim geldiğimi gördüğünde hep yaptığı gibi olabilecek en meymenetsiz ifadeyle baktı bana. Bazı şeylerin değişmemesi canımı sıkıyordu. Aynı yüz ifadesiyle karşılık verip karşısındaki, Ayaz'ın sol tarafındaki yerime geçtim.
Ben otururken her hareketimi dikkatle izleyen Ayaz, "Günaydın," dedi.
Kendime çay doldururken alayla yanıtladım. "Mirza'nın meymenetsiz suratı ve senin her zamanki vahşet haberlerin eşliğinde yapılan bir kahvaltı... Gerçekten aydın bir gün."
Bizler çoğunlukla yer altı dünyasında yaşayan ve etik değerleri olmayan karakterlerdik ama diğer insanların da bizden kalır yanı yoktu, onlar da en az bizim kadar kafayı yemiş durumdaydı. Televizyondaki haberde okul birinciliğini kaptırdığı arkadaşını vahşice katleden bir öğrenci anlatılıyordu. Bizi bu kadar keskin çizgilerle ayırmaları haksızlıktı zira bizim ne olduğumuz belliydi en azından.
Ayaz yerine Mirza yanıtladı. "Meymenetsiz mi?" dede kelime seçimimi takdir eder gibi. "Türkçeyi öğreniyorsun, aferin sana."
Tabağımı doldururken ona bakma zahmetinde bile bulunmadım. "Zaten biliyordum. Türküm ben."
"Ah, doğru ya. Aksanın yüzünden Türk olduğunu hep unutuyorum. Hayır aksanın da bir tuhaf. İtalyan desen değil, İngiliz desen değil. Hürrem gibi biraz."
Bu kez ona baktım. "Kim gibi?"
"Hürrem gibi Hürrem. Muhteşem yüzyıl izlemedin mi sen?"
"Yoo."
Arkasına yaslanıp dalga geçer bir tonla, "Peki Türk arkadaş, Hürrem kim biliyor musun?" diye sordu.
Nefesim boğazımda düğümlendi. Hürrem'in kim olduğunu biliyordum ama tam olarak kim olduğunu bilmiyordum. Hürrem sultan diye biri olduğunu biliyordum, o kadar. Bir an çok utandım. Ben cevap veremeyince Mirza'nın sırıtışının yayıldığını gördükçe daha çok utandım.
Diğer zamanlarda bizim tartışmalarımızı duymazdan gelen Ayaz, "Hürrem Sultan," dedi bir anda, Mirza'ya bakarak. "Osmanlı İmparatorluğu'nun onuncu padişahı Kanuni Sultan Süleyman'ın nikahlı eşidir. Sözlüme 100 verecek misiniz öğretmenim?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kan İmparatorluğunun Centilmenleri +18
Aksi+18! Kafamı yana eğip davetkâr bir ifadeyle onu süzdüm. "Bu geceki tüm bu ince düşüncelerinden sonra neredeyse bir centilmen olduğunu düşünecektim." Gözlerimi kıstım. "Gerçekte nasıl biri olduğunu görmemiş olsaydım tabii." Oyunbaz bir ifadeyle gülü...