oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınııız ♥
bu bölüm için ekstra heyecanlıyım çünkü kurgu adına önemli eşiklerden birini geçiyoruz.
o yüzden yorumları bekliyorum ♥
22. BÖLÜM
ASİL EFE AKDEMİR
Hayat hızla akan ve milyonlarca kolu olan bir nehir ve biz akıntıya kapılmış minik yapraklarız yalnızca.
Ne zaman artık herhangi bir şeye şaşırmam ya da tuhaf karşılamam desem, hayat her seferinde tahmin dahi edemeyeceğim milyonlarca olasılığı olduğunu bana kanıtlıyordu. Sanki benimle alay edercesine, beni asla hafife alma dercesine o milyonlarca olasılık içinden en tuhaf olanlarını seriyordu önüme.
Yeminimi bozmuş ve çalıştığım adamla sevişmiştim.
Seviştiğim adamın bana güvenmesini sağlamış ve sonra onu öldürmüştüm.
Öldürdüğüm adam bir anda canlanıp karşıma çıkmış ve bu kez de o beni öldürmüştü.
En büyük düşmanım olmuştu.
Ve ben bir önceki gece, onun yatında, o en büyük düşmanımla sarmaş dolaş uyumuştum.
Şimdi ise onun uçağında, en büyük düşmanımın düşmanları ile savaşında ona yardım etmek için Peru'ya doğru uçuyordum.
Neyse ki o da tıpkı benim gibi bir önceki gece yaşanmamış gibi davranıyordu. Bizi Türkiye'ye getirirken oturduğu o koltukta oturuyor, bilmediğim ama çok önemli olan bir iş için Türkiye'de kalan Mirza ile konuşuyordu. Uyanık olduğu hemen her an çalışıyordu zaten. Holding yönetmek filmlerde gördüğüm gibi değildi.
Çoğu zaman olduğu gibi pantolon gömlek değil, spor kıyafetler içindeydi. Tişörtü oldukça bol olsa da kollarının her hareketinde ortaya çıkan kasları, tişörtünün kollarının kasılmasına neden oluyordu. Açık kollarını parmaklarına kadar kaplayan ince hatlı dövmeleri, uçağın loş ışığında tam bir sanat eseri şöleniydi.
Ayaz'ın etrafa yaydığı güç ve otorite kaba saba değil, zarifti.
Buz gibi bir otorite, ölümcül bir zarafet... Fantastik bir karakter olsa kesinlikle vampir olurdu.
Elini dağılmış saçlarına götürdüğünde kasları bir kez daha gerildi. Parmaklarını saçlarından geçirip saçlarını karıştırdı, sonra aşağı düşmüş kemik çerçeve gözlüğünü burnunun üzerine doğru itti. Sanki birazdan uçaktaki özel odaya gidip Superman kostümünü giyecek ve uçaktan atlayacak Clark Kent'ti.
Tüm dikkati ile bir yandan Mirza ile konuşup bir yandan elindeki dosyaya bakıyordu. Her ne duyduysa kaşları çatıldı, dosyanın sayfalarını bir şey arayarak karıştırdı, dudaklarını yaladı. Dolgun pembe dudakları... Ben... Ben ne yapıyorum şu anda?
Ne yaptığımı fark ettiğimde hemen kafamı çevirip önüme baktım. Gözlerimin önündeki görüntüden kurtulabilmek adına gözlerimi ovuşturdum.
"Bu Mirza," dedi yanımda oturan Alex, okuduğu kitaba ara vererek. "Yokluğumuzda Selin'in canını sıkmaz umarım."
Şükürler olsun ki Alex dikkatimi esas vermem gereken konulara çekti.
Selin motorundan düşüp bacağını yaraladığı için Türkiye'de kalmıştı. Bizimle gelebilmek için yalvarsa da ona izin vermemiştim.
Bir anlığına Alex'in söylediğini düşündüm ama böyle bir şey ihtimal dışıydı. "Öyle bir şey yapmaya kalkışırsa Selin onun canını daha fazla sıkar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kan İmparatorluğunun Centilmenleri +18
Aksi+18! Kafamı yana eğip davetkâr bir ifadeyle onu süzdüm. "Bu geceki tüm bu ince düşüncelerinden sonra neredeyse bir centilmen olduğunu düşünecektim." Gözlerimi kıstım. "Gerçekte nasıl biri olduğunu görmemiş olsaydım tabii." Oyunbaz bir ifadeyle gülü...