Bölüm 50

79 7 0
                                    

Çocuklar yataklarına dağılmış ve yetimhane sessizliğe bürünmüştü. Ben de odama doğru yürürken, binanın kapısına yaklaşmıştım ki aniden kolumdan bir elin tuttuğunu hissettim. Hızla döndüm ve Kerem'in yüzünü gördüm. Gözlerinde bir kararlılık vardı, ama aynı zamanda bir huzursuzluk da seziliyordu.

"Elif, seninle konuşmam lazım," dedi alçak bir sesle.

Şaşırmıştım ama başımı sallayarak kabul ettim. "Tabii, Kerem. Ne oldu?"

Beni hafifçe çekiştirerek binanın yanındaki banka doğru yönlendirdi. Banka oturduk, Kerem derin bir nefes aldı ve yüzünü elleriyle ovuşturdu. Ona bakarken, kalbimde bir sıkışma hissettim. Bu kadar uzun süredir tanıdığım arkadaşımın bu kadar huzursuz olması beni endişelendiriyordu.

"Elif, bugün kafede olanlar için özür dilerim," diye başladı, gözlerini yere dikerek. "Sana soğuk davrandım, biliyorum. Ama bazı şeyler kafamı karıştırdı."

Merakla ona bakıyordum. "Kerem, ne demek istiyorsun? Neden böyle davrandın? Murat yüzünden mi?"

Kerem başını salladı. "Evet, aslında... Murat'ın burada ne işi var? Onunla daha önce tanıştınız mı?"

"Hayır, Murat'ı bugün ilk kez gördüm," dedim. "Biraz sohbet ettik, hepsi bu. Ama senin davranışların beni gerçekten endişelendirdi, Kerem. Ne oldu?"

Kerem derin bir iç çekti ve gözlerini bana çevirdi. "Elif, seni uzun zamandır tanıyorum. Arkadaşlığımız benim için çok değerli. Ama bugün seni Murat'la gördüğümde, bir an için seni kaybedeceğim korkusuna kapıldım. Onunla aramızda bir şeyler olduğunu düşündüm ve bu beni rahatsız etti."

Kerem'in sözlerini duyunca, içimde bir sıcaklık hissettim. Onun bu kadar dürüst olması ve duygularını paylaşması beni hem şaşırtmış hem de mutlu etmişti. "Kerem, ben de seni çok önemsiyorum," dedim nazikçe. "Ama Murat'la aramızda hiçbir şey yok. Sadece ödevlerini yapmak için kafe arıyordu ve ben de yardım etmek istedim. Aramızda sadece arkadaşça bir konuşma geçti."

Kerem'in yüzü biraz rahatladı, ama hala bir şeylerin peşindeymiş gibi görünüyordu. "Elif, sana bir şey daha söylemem lazım," dedi ve gözlerini yine yere dikti. "Seni kıskandım çünkü... çünkü seni seviyorum. Bu duygularımı nasıl ifade edeceğimi bilemiyordum ve bugün kafede seni başkasıyla görünce, kontrolümü kaybettim."

Kerem'in ağzından dökülen "Seni seviyorum" sözleri, beynimde yankılanırken, hissettiğim şaşkınlık ve şok dalgası beni adeta yerime mıhladı. Birkaç saniye boyunca sadece Kerem'in gözlerine bakabildim, kelimeler boğazımda düğümlenmişti. Tam bu sırada, geçmişten bir anı zihnime hücum etti: Kerem'in annesinin, "Kerem ile siz üvey kardeşsiniz" dediği o an.

Bu gerçekle yüzleşmek, adeta beni sersemletti. Dilim tutulmuş gibiydi, ne diyeceğimi bilemiyordum. Kerem'in bana duyduğu bu sevgiye nasıl yanıt verebilirdim ki? Onun annesinin yoğun bakımda söylediği bu gerçeği hatırlarken, yüzümdeki ifade kesinlikle değişmiş olmalıydı. Gözlerim yaşlarla dolarken, bir süre sessizce oturdum. Kerem'in bu itirafına nasıl karşılık vereceğimi düşünmek için birkaç dakika boyunca kelimelerle boğuştum.

"Kerem, ben... Sana söylemem gereken bir şey var," dedim sonunda, titrek bir sesle. Ama sözlerim bitmeden, Kerem'in telefonu çalmaya başladı. Ekrana baktığında, ifadesi aniden ciddileşti.

Kerem'in telefonu çaldığında, yüzünde aniden bir endişe belirdi. Hızla telefonu açtı, "Alo, evet... Ne? Hangi hastane? Tamam, hemen geliyorum," dedi. Telefonda duyduğu haberle birlikte, gözlerindeki korku derinleşmişti.

"Elif, hastaneden aradılar. Annem... Durumu kötüleşmiş, kalbi durmuş," dedi titrek bir sesle. "Hemen gitmem lazım."

Bu haberle birlikte benim de kalbim hızla çarpmaya başladı. "Kerem, yalnız gitme. Ben de seninle geleceğim," dedim kararlı bir şekilde.

Kerem'in tereddüt etmesine fırsat vermeden, birlikte aceleyle yetimhaneden çıktık ve Kerem'in arabasına bindik. Hastaneye doğru hızla yol alırken, ikimiz de derin bir sessizliğe bürünmüştük. Arabada sadece Kerem'in hızlı nefes alış verişleri ve motorun sesi duyuluyordu. Kalbim, Kerem'in acısını paylaşırken, aynı zamanda ona destek olma isteğiyle doluydu.

Hastaneye vardığımızda, acil servisin önüne park ettik ve hızlı adımlarla içeri girdik. Resepsiyona koşarak Kerem'in annesinin adını sorduk. Hemşire, durumu çok kritik olan bir hastanın acil müdahale odasında olduğunu söyledi.

Kerem'le birlikte koridorda beklemeye başladık. Hastanenin soğuk beyaz ışıkları altında, zaman adeta durdu. Kerem'in yüzündeki endişe ve çaresizlik, benim de içimde derin bir acı uyandırıyordu. Yanında oturmuş, ona destek olmaktan başka bir şey yapamıyordum. Sessizlik içinde geçen her dakika, bize bir ömür gibi geliyordu.

Kerem ellerini başının arasına almış, sessizce ağlıyordu. Onun bu halini görmek, beni de derinden etkiliyordu. Omzuna dokundum ve sessizce yanında olduğumu hissettirdim. Kelimelerin yetersiz kaldığı bu anlarda, sadece varlığımın ona biraz olsun teselli olmasını umuyordum.

Bir saat, belki daha fazla zaman geçti. Doktor, yorgun ve üzgün bir yüz ifadesiyle koridorda belirdiğinde, kalbim adeta duracak gibi oldu. Kerem hemen ayağa kalktı, yüzünde korku ve umut karışımı bir ifade vardı.

"Kerem Bey, maalesef annenizi kaybettik," dedi doktor, gözlerinde derin bir hüzünle. "Elimizden geleni yaptık, ama kalbi yeniden durdu ve bu sefer geri getiremedik."

Kerem'in yüzü bir anda bembeyaz oldu. Dizlerinin bağı çözülmüş gibi yere çöktü, gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. "Hayır, hayır olamaz," diyordu titrek bir sesle. Ben de yanına diz çöktüm ve onu kollarımla sardım. "Kerem, çok üzgünüm," dedim, gözlerim dolu dolu. "Yanındayım, buradayım."

Gerçek AilemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin