Naz
Mutfakta bulaşık yıkarken şarkı mırıldanıyordum. Abimler video çekimine gitmişlerdi. Son kalan 3 tabağı da durulayıp yerleştirdikten sonra bez ve sprey alıp toz almaya başladım. Salonda TV ünitesini siliyordum.
"Diyecek sözün var mı, kapıda gözün var mı? Kalacak, yüzün var mııı şimdi gidersen siktir ya." Rafları silerken cam bibloyu yere düşürmüştüm. Her yerde mavi biblonun parçaları vardı.
"Evi daha yeni süpürdüm Allahım ya. Ooof of." Süpürgeyi tekrar çalıştırıp salonu bir kez daha süpürdüm.
Toz almaya devam ediyordum. Bilgisayar odasında bulduğum kutuda puzzle vardı. Gülümseyip kutuyu aldım. Kutuyu salondaki masaya koyup işlerimi bitirdim.
Tekrar salona geldiğimde bir şarkı daha açtım. Masanın önüne oturup kutuyu açtım.
"Aç kapıyı gir içeriii gönlüm bekliyor senii."
Biraz puzzlela uğraşıp çerçevesini tamamladım. Ardından içini de doldurmaya başladım.
"Hayır yani bir yapboz neden bu kadar karışık olur ki? Bunu birinin tek başına bitirebilmesi için mucize falan lazım. Ki o mucize de olsa mucize doktor olurduk herhalde."
Parçalar yavaş yavaş da olsa yerlerine oturuyordu. Biraz daha uğraştıktan sonra acıktığımı hissettim. Ama fazla takılmadım. Saate baktığımda fazla oyalandığımı farkettim. Saat 14.48 olmuştu. Telefonuma düşen arama bildirimiyle gülümsedim.
"Efendim sultanııımmm." Dedi babaanneme cilve yaparak.
"Nasılmış benim fındık gülüm?" Dediğinde iyice gülümsedim.
"İyiyim Nur'um. Sen nasılsın? Keyfin halin yerinde mi?"
"Yerinde kuzum çok şükür. Ah be Nazlım benim. Hiç gelmez oldun İzmir'e. Özledim ben seni."
"Abimin yanındayım Nur Sultan. Belki torununu da getiririm sana. Olmaz mı?"
"Olur kuzum çok da güzel olur. Ama bir an önce gelin yavrum. Tamam mı? Sabredemem ben o kadar." Güldüm.
"Tamam pamuğum. Ben abimi ikna eder gelirim yanına. Sen hiiç merak etme. İlaçlarını da iç kendine de dikkat et. Hastaneye de git arada kontrole. Başka da bir şey yapmasan da olur."
"Tamam cadı. Ben tutmayayım seni. Kapat hadi. Selam söyle benden."
"Aleyküm selam babaannemm hadi görüşürüz. İyi akşamlar." Telefonu kapatıp tekrar mutfağa geçtim. Çay suyu koyduktan sonra tekrar masanın başındaki yerine geçtim.
"Senin üstünden geleceğim oğlum ben. Dur sen daha."
//////
Yapbozu yarılamıştım. 4. Fincan çayımı yudumluyordum. Saat 19.00'a geliyordu. Kıtır da ben yapbozu yaparken masanın üzerinde yatıyordu. Kıtırın kafasını okşarken kapı sesi geldi.
"Abi? Emre?" Diye seslendiğimde cevap veren olmadı. Bir süre salonun kapısını izledim. Birden Emre 'bö' diyerek içeri girince güldüm.
"Korktum aptal, başkası var sandım." Dediğimde yanıma geldi ve diğer sandalyeye oturdu.
"Benim meşhur yapboz ortaya çıkmış demek. Tozlanmıştı artık rafta durmaktan da. Sen baya yapmışsın ha bunu." Dediğinde gülümseyim saçımı savurur gibi yaptım.
"Karşında dünyanın en zeki, en güzel, en marifetli, en hamarat bir de en güzel kızı duruyor efendi." Dediğimde güldü.
"Çok da naif, alçakgönüllüdür kendileri."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Köpük (My Friend's Sister)
Genç Kurgu"Seni seviyorum, yetmez mi?" Dediğinde delirmek üzereydim. "Bir kişilik kalplere iki kişi sığdırıyorsun Emre! Ben o sandığın kişi değilmişim, çık şimdi dışarı!" Evimden, aklımdan, beynimden, en önemlisi;Kalbimden çık Emre. Köpük ol, uç yukarı. Patla...