Bölüm 27
Gece boyunca bir rüya görsem ardından üç kere kabus görmüştüm. Zaten her defasında ağlayarak uyanıyordum. Titremelerim başlamıştı, hiç iyi değildim. Her kabusumda bebeğimi görüyordum. Yankı onu kucağına alıyordu ve benden uzaklaşıyorlardı. Bağırmak istiyordum ama sesim çıkmıyordu. Yere çöküp ağlarken uyanıyordum. Sonra ağlamaya devam ediyordum. Artık gözlerim fena hâlde acıyordu ama elimden başka birşey de gelmiyordu.
Saatlerdir o kanın içindeydim. Artık kimse gelmiyordu yanıma. Sanırım ben uyurken yemek bırakmışlardı ama yemedim. Artık içine ilaç atsalar da atmasalar da bir önemi kalmamıştı. Onu öldürmüşlerdi. Sıranın bana geldiğinin farkındaydım. Gelsin, umudum kalmadı artık. İçimde herşey yavaş yavaş ölmeye başladı. Hepsi bittiğinde geriye tek birşey kalacak. Aşkım... Onu asla öldüremeyecekler, yok edemeyecekler. O aşk benim ruhumla beraber ebediyen yaşayacak.
Hâlâ nasıl aşk dediğime de şaşırıyordum. Yankı bilmiyordu bebeğimizin öldüğünü. Öğrenince bana ne diyeceğini bilmiyordum. Bebeğinin acısı mı yoksa bana olan aşkı mı galip gelecekti, bilmiyordum. Eğer benim yanımda olmaya devam ederse benim yeniden başlamaya gücüm olur muydu, onu da bilmiyordum. Şu an herşey karmakarışıktı ve ben karanlık bir yolda yürüyordum. Önümü göremiyordum, arkamda ne olduğunu bilmiyordum ama bir şekilde devam etmek zorundaydım.
Belki de yolun sonuna gelmiştim ve bir adım daha atarsam uçuruma düşecektim. O da belli değildi. Şimdi tek istediğim şey Yankı'nın saçlarımı okşaması ve bana bu zamanların da geçeceğini söylemesiydi. Ama bana kalan tek şey soğuk duvarlar ve bir avuç kandı. Çaresizliğime ağladım yeniden. Aylardır yaşadığım şeyler artık çok fazla geliyordu ve bebeğimi kaybetmemle beraber canıma tak etmişti. Ben nereye kadar bu adamlardan kaçacaktım? Kaçamamıştım işte. Beni bulup zarar vermişlerdi, bebeğimi benden almışlardı. Ömrümün sonuna kadar bana zarar mı vereceklerdi? Devlet bile koruyamamıştı beni. Tüylerim diken diken oldu. Ben neyin içine düşmüştüm böyle? Bitti dediğim anda herşey yeniden başlamıştı. Üstelik benim olanı benden alarak...
Kan kokusu artık midemi bulandırıyordu. Midem içinde bulunan herşeyi dışarıya çıkarmak için bana baskı yapıyordu ama buna izin veremezdim. O zaman herşey daha kötü olurdu. Sabretmem gerekiyordu.
Sanırım şimdi de beni açlıkla zorluyorlardı. Onlardan yemek istediğim zaman bana tekliflerini yineleyeceklerdi. Umrumda değil. Artık yaşamak için önemli bir sebebim yok. Ben gerekirse ölürüm ama o suçluyu oradan çıkarmak için birşey yapmam. Bunu benim yapmam zaten imkansız ama bu salak adamlar bunu anlamıyorlar.
Gün yavaş yavaş aydınlanırken kapılardan gelen kilit sesini duydum. Sanırım az önce düşündüğüm fikir planları arasında yoktu, yeniden gelmişlerdi. Kapı hafifçe aralandı ve içeriye kısa boylu birisi girdi. Deponun içi henüz karanlık olduğu için kim olduğunu göremiyordum. Sessiz kaldım.
Bana yaklaştıkça ayrıntıları seçebiliyordum. Bir erkekti ve onu ilk kez görüyordum. Bu adamların arasından değildi, yaşı daha küçüktü ve giyimi onlar gibi değildi. Çelimsiz diyecekleri kadar zayıftı. Göğsü hızla inip kalkıyordu, nefes nefese kalmış gibiydi.
"Abla, sana su getirdim." Fısıldıyordu ve acelesi varmış gibiydi. Yanıma geldi ve biraz uzağıma oturdu. Suyu bana uzattı. Eline bir bakış attım ama suyu almadım. Öyle her önüme geleni kabul etseydim şimdi çoktan ölmüştüm.
"Sen kimsin?" diye sertçe fısıldadım. Zaten bebeğimi öldürmüşlerdi. Daha ne istiyorlardı benden?
Yine aceleyle ve fısıltıyla konuştu. "Abla bak ben onlardan değilim. Ben buradaki bahçıvanın oğluyum. Adım Berat, 14 yaşındayım. Seni evdeyken gördüm. Kaçırıldığını anladım ve sana yardım etmek istiyorum. Bu suyu içebilirsin, gidip marketten aldım." Elindeki paketli suyu yeniden bana uzattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAVA
Teen FictionDevam ediyor Hayat nasıldır? İşime giderim, arabamı otoparka park edip kenardaki köpeği severim ve devam ederim. Hayat budur. Bugüne kadar bir çok suçluyu hak ettiği yere gönderdim, gözümü bile kırpmadan. Hayat benim için bu çünkü. Önümü kesenler, t...