7

2.2K 269 46
                                    

Eymen

Pek çok olay olmuştu ve bu yaşananların ruh eşim olan alfanın lehine olduğundan emindim.

Arkamı dönüp hakimden hemen sonra çıktığımda hızlı adımlarla uzaklaşırken içim huzursuzdu. Omegam alfasıyla konuşmak istese de öfkemden çekiniyordu.

Bir aptal gibi kendimi ifşa etmiştim ve şimdi kendini bir halt zanneden başka bir alfanın tacizlerine boyun eğmem gerekecekti çünkü bu alfa benim ruh eşimdi. Üstelik onu dava edemez, suç duyurusunda bulunamazdım. İlk sebebim belli ki çok zengin ve çevrisi olan birisi olmalıydı ve çok kolay işime engel olabilirdi. İkincisi zaten bir omeganın suç duyurusunun dikkate alınması sıfıra yakından ruh eşini bulmuş bir omega öldürülse de alfasına ceza vermezlerdi.

İçim bu bilgilerle daraldı. Kendimi hızla arabama atmak ve bir an önce buradan uzaklaşmak istiyordum. Bu gerçeklerle baş etmek zorunda olmak istemiyordum hayatım boyunca zaten binlerce şeyle baş etmek zorunda kalmıştım.

Gazeteci yığınının çığlıkları arasından geçip giderken duyduğum seslerin bir anlam ifade etmesini beklemedim, adımlarım epey hızlıydı ancak beni durduran kolumda hissettiğim yönümün tersine bir kuvvetti.

"Bekle, Eymen-"

"Bırak!" Kolumdaki eli sertçe iterken sahibine döndüm. Tabii ki ruh eşim olacak alfa peşimi kolayca bırakmayacaktı. Onu görmek öfkemi daha da arttırıyordu.

"Tamam, bıraktım." Aniden sakinleşen bedene hâlâ aynı öfkeyle bakarken etrafımızı sarmaya çalışan gazetecileri engelleyen bir yığın korumaya baktım. Şimdiden başım ağrımaya başlamıştı.

"Konuşmamız gerek." Alfanın sesi sakinleşmeme yardımcı olmuyordu.

"Konuşacak bir şey yok." Desem de ben de mecburiyetin farkındaydım. Ruh eşi nadirliğinin ağına düşmüştüm ve ne kadar çırpınırsam çırpınayım kurtulamıyordum.

"Yapma, sen de biliyorsun omegan da istiyor." Orta yol bulmaya çalışsa da heyecanlı olduğunu hissedebiliyordum.

Gözüm istemsizce izlerinin olması gereken yere kaydı, gömlek manşetleri kapatıyordu bileğini. Benim eldivenlerimin altındaki izler tatlı tatlı sızlarken acaba onunkiler de aynı mı hissettiriyordu?

"Omegam istiyor olabilir doğası gereği, ama ben istemiyorum." Kafasına kazımak istercesine sertçe söylesem de fayda ettiği söylenemezdi.

"Benim alfam da doğası gereği istiyor ve onunla inatlaşmamın anlamı yok." Gazetecilerin flaşları ve sesleri azalmaktan ziyade arttığında arkamı dönüp gitmek istedim ama ikinci kez kolumdan tutulmamla bu isteğim boşa gitti.

"Bırak-" bu sefer kolumu çeksem de bırakmadı.

"Kaçamazsın, artık değil." Kendimi peşinden sürüklenirken bulduğumda ne yazık ki kaçma çabam işe yaramadı. Bu iri bedenin gücü karşısında zaten bir şansım yoktu ama inatla denedim.

Yine de peşinden gitmek zorunda kaldığımda kendimi arabasına binmiş bir şekilde buldum.

"Konuşmak istemiyorumun nesini anlamıyorsun?" Diye sordum ona bakarken. Beni umursamadan arabayı çalıştırdı.

"Sana diyorum, konuşmak istemiyorum seninle. Evime götür beni." Ancak karşılığında aldığım yanıt yine sessizlikti.

Ne desem de tepki vermedi. Kapılar da kilitliydi zaten. Mecburen beni götürdüğü yere gitmeyi bekledim. Orada cevaplarımı verir aramıza sonsuza dek boşluk koyabilirdim.

Gittikçe uzaklaşmaya ve elit bölümün yerlerine gitmeye başladık. Evimden çok ama çok uzakta kalan bir semtti.

Lüks ama sakin bir mahallede, butik kafelerin birinin önünde durdurdu. Göz ucuyla bana baksa da bir şey demeden indim arabadan. O da indiğinde peşi sıra girdik kafeye. İçeride iki çift dışında kimse yoktu. İşime gelirdi zaten.

Köşede, boş bir masaya geçtik. Karşı karşıya oturduğumuzda sakin olduğumu sandığı icin rahatça kahve siparişi verdi. İstediğim kahveyi söylerken sakin görünsem de içimde fırtınalar kopuyordu.

"Daha sakin olduğunu umuyorum." Derken bakışları tartar gibiydi. "Bu konuyu inatlaşarak değil konuşarak çözeceğiz."

Siparişlerimiz geldiğinde sakince konuşmaya çalıştım.

"Bu konunun konuşulacak bir tarafı yok. Seni ve alfanı istemiyorum." Dedim açıkça. "Bu iz de fikrimi değiştirmeyecek. Pembe panjurlu evimizde mutlu mesut yaşamayacağız, bu düşünceyi unutsan iyi edersin."

Pek umursamadı.

"Ruh eşiyiz biz, Eymen. Bilmiyorsan anlatayım; ruh eşleri milyonda bir bulunur ve alfayla omega birbirlerine direkt bağlanır. Bu bağı hiçbir şey koparamaz, birbirlerinden uzak kalamazlar, acı çekerler. Birbirlerini yanlarında isterler.

Bu izler fikrini değiştirmeli, bu hediyeye değer görüldük."

Bu pozitif evlilik danışmanını andıran sözler bende düşündüğü etkiyi yaratmadı. Elbette omegamın hoşuna gitti ama benim için önemi yoktu.

"Ne hediyesi? Daha düne kadar birbirimizi tanımıyor ayrı hayatlar yaşıyorduk. Birbirimizi tanımazken nasıl bu kadar çabuk kabullenebilirsin?"

Gerçekten anlamıyordum. Kolayca kabullenmesi imkansız geliyordu. Onun da benimle aynı fikirde olacağını düşünmüştüm.

"Çünkü beni kurtardın."

Cümlesi bir bomba gibi düştü. Bakışlarında bir şeyler parladı ama anlam veremedim. Sanki bu cümle yeterince açıklayıcıydı ve eş olmayı kabullenmeme yeterdi.

Nasıl yazdım hiç bilmiyorum

Kafam yerinde değil biraz kötüyse uyarın düzelteyim

Haydi Eyvallah


Kanıt| gayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin