32

203 21 101
                                    

Soluk soluğa okuyacağınız, heyecan ve aksiyon dolu bir bölüm sizleri bekliyor. Keyifli okumalar ❣️

♠️32. BÖLÜM♠️

Eren ve Bahadır, eşyalarını hazırlamak üzere odalarına gidip bizi salonda yalnız bıraktılar.

Sessizlik aniden üzerimize çöktü. Merih'in yanında dururken, Çelebi bana doğru hafifçe döndü. Yüzündeki o her zamanki rahat ifade gitmiş, yerini ciddiyetle çizilmiş hatlar almıştı. Gözleri, gözlerimi arıyordu. Sesi, tuhaf bir yumuşaklıkla çatallandı:

"Nehir, seninle bir şey konuşabilir miyiz?"

Merih'le aynı anda ona döndük. Çelebi'nin bu ani talebi beni hafifçe şaşırtmıştı, ama tereddüt etmeden, "Konuşalım," dedim.

Ancak Çelebi, bakışlarını Merih'ten kaçırmadan, ısrarla ekledi:
"Yalnız."

Bu tek kelime, odadaki havayı bir bıçak gibi kesti. Merih'in yanımda duruşu aniden değişti; bedenini kasmış, çenesini sıkmıştı. O an her şeyden çok, içinde fokurdayan bir öfkenin yükseldiğini hissettim. Bakışları buz gibi keskinleşti ve dudakları ince bir çizgiye dönüştü. Sesindeki sertlik, keskin bir emir gibi yankılandı:

"Ne konuşacaksan burada konuş. Bizim gizli saklı bir şeyimiz yok."

Çelebi, bu meydan okumaya aldırmadı. Gözleri hâlâ kararlıydı; bakışlarında alışılmışın dışında bir ciddiyet vardı. Yumuşak ama sabırlı bir tonla karşılık verdi:
"Sakin ol, gizli değil zaten. Sadece özel."

Merih'in sabrı orada tükendi. Omuzlarındaki gerilim daha da arttı; yumruklarını istemsizce sıktığını fark ettim. Gözlerindeki öfke, koruma içgüdüsüyle daha da parladı. Sözcükleri keskin, neredeyse patlayacak kadar doluydu:

"Özel mi? Sen benim sevgilimle özel bir şey konuşamazsın! Ne söyleyeceksen burada söyle."

"Sevgilim" kelimesi dudaklarından dökülürken zaman durmuş gibiydi. Bu zamana kadar bu sözcüğü ondan hiç duymamıştım. İçimde dalgalanan tuhaf bir his, sıcak ve beklenmedik şekilde hoşuma gitti. Merih ne kadar öfkeli olsa da, beni böyle sahiplenmesi kalbimin bir köşesinde yankılandı.

Ama gerilim daha fazla büyümeden bir şey yapmam gerektiğini biliyordum. Merih'e dönüp elimi hafifçe koluna koydum, dokunuşumun ona ulaşmasını umarak. Sakin ve yumuşak bir sesle, ortamı yatıştırmak için konuştum:

"Tamam, özel bir şey yok. Çelebi, ne söyleyeceksen burada söyle."

Çelebi derin bir iç çekti, sanki üzerine binen bir yükten kurtulmak istercesine. Dudaklarının kenarında ince, umutsuz bir tebessüm belirdi. Bakışları bir an yumuşadı ve alçak bir sesle, "İyi, peki," dedi. Ardından duraksayıp hafifçe başını eğdi. "Arabadayken bana Rana'dan bahsettin. Tam olarak anlamadım... Onu sormak istedim."

Bu cümle, geçmişin tozlu, ağır anılarını ansızın üzerime çöktürdü. İçimde bir sancı gibi yayılan o tanıdık acı, boğazıma düğümlendi. Rana'yla ilgili her şey bir sis perdesinin arkasında duruyor, hatırladıkça canımı yakıyordu. Gözlerimi kaçırarak nefes aldım, ama aldığım nefes bile kırık döküktü. Sanki o anı paylaşmak, yaralarımı yeniden kanatmaktan başka bir işe yaramayacaktı. "Uzun hikâye," dedim zorlukla. "Sonra anlatırım." Sesim farkında olmadan titredi.

Çelebi, sanki incinmişliğimi fark etmiş gibi, bakışlarını bir an bile benden ayırmadı. Gözlerindeki anlayışlı ifade değişmedi, aksine daha da yumuşadı. Hafifçe gülümseyerek, "Olur, ne zaman istersen ben dinlerim," dedi. Bu sakin ve güven verici tavrı, içimdeki fırtınayı biraz olsun dindirdi. Ancak yine de o anın doğru zaman olmadığını biliyordum. Anılar orada duruyor, kapanmayı bekliyordu ama şimdi değil.

𝗞𝗜𝗦𝗔𝗦    (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin