1. Bölüm

1K 44 10
                                    

Hepinize tekrardan merhabalar. Her ne kadar uzun bir süre yazmıycam desemde yine kendime hakim olamadım. Çok önceden düşündüğüm ve aylarca kafamda kurduğum bu hikayeyi size de aktarmak istedim. Çok uğraşarak düşündüğüm ve yazdığım bu hikayeyi umarım beğenirsiniz. Bizi başka bir hayatta bekleyen Alaaddin ve Gonca için yeni bir hikaye yazdım. Bu seferki daha güzel olacak. Girişini hep böyle düşünmüştüm. Ve hayal ettiğimden daha da güzel oldu. Şimdi sizlerle yeni bir hikayeye başlıycaz. Desteğinizi hissetmek çok güzel bir şey. İnşallah bu seferde desteğinizi hisseder ve yazmamda vesile olursunuz. Şimdiden iyi mesajlarınız için her birinize çok çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız.

Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum. Keyifli okumalar canlarım 🌸💞

***


Dünyaya gelen herkes sahip olduğu ailesini seçemez. Yazılan kadere boyun eğmekten başka çaren yoktur. Kaderin bir kısmı bize aittir. Bize ait olan satırlarına da istediklerimizi yazarız. Ya istediğimiz bir hayatı ya aşık olduğumuz bir insanı ya da değiştirmek istediğimiz ailemizi. Peki ya ailen sana yazma hakkını vermediyse. Kendi kaderini değiştirecek olan, elindeki her şeyi tek seferde alırsa. Sana söz hakkı bile tanımaz ise. Elinde kaderini değiştirecek olan bir kalem, ama ailenin senden zorla aldığı bir defter. O kalemle nereye ne yazabilirsin ki. İşte böyle bir anda kaderine boyun eğmekten, yaratıcıya sığınmaktan başka bir çaren olmaz...

Ne yazıyor o meşhur kitapta; “Bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz ailenin mutsuzluğu kendine göredir.”

Hayatlarımıza etkisi olan, değiştirecek olan tek şey ailemizdir. Ne kadar istesekte onlardan asla kaçamayız. Mutsuz bir aile boynumuza vurulan kalın bir zincirden öte değil. Herkes mutlu bir aileye de sahip değil.

İşte Gonca hatun o mutsuz aileye sahipti. Tek isteği güce sahip olmak isteyen bir babaya, gözünü mücevher ve altınlarla boyanılan bir anneye ve sadece gelecekteki postunu düşünen bir ağabeye sahipti. Ve etrafında ki akbabalara...

Güneşli, güzel bir güne başlamıştı Yenişehir ahalisi. Her sabah yapıldığı gibi tezgahlar kurulmuş, kurulacak olan çarşı en iyi şekilde temizlenmiş ve esnaf gelecek olan mallarını bekliyordu. Bugün Yakup bey için büyük bir gündü. Zira o çok istediği hükümranlığı almak için bugünden itibaren gösterişli bir pazar kurmuştu. İlk günden civardaki bütün beylikleri davet etmişti.

Malları getiren ise bey babasından aldığı talimatla Konya'ya giden Gonca hatundu. İmdi dönüş yolundaydı. Arkasında ona emanet edilen tam sekiz araba vardı. Her birinin içleri arabalardan taşacak kadar doluydu. En önde alpları ve yareni Aykız hatun ile ilerleyen Gonca hatun, gözünü arabalardan ve etraftan ayırmıyordu. Bu hallerine göz deviren Aykız hatun sitemle can yoldaşı ve bacısı bellediği Gonca hatuna döndü.

"Yetti gayrı Goncam. Heç kimse yok işte. Ne bakınıp bakınıp durursun. Koskoca Yakup beyin kervanına saldıracak eşkiya yok buralarda."

Gonca hatun gözlerini etraftan ayırmış ve bacısına dönmüştü.

"Nerden bilirsin Aykız? Eşkiya insan mı kayırır? Onun derdi mal mülk değil midir? Peki ya ben ardımda ne taşırım. Ahalimizin emeklerini bana emanet ettikleri malları taşırım. Sende gözünü dört açta etrafına bakın biraz!"

Aykız hatun durumun ehemmiyetini ve Gonca hatunun ne kadar ciddi olduğunu anlamış ve tıpkı onun gibi etrafına bakınmaya başlamıştı.

Yenişehirden çıkarken yanında sayılı alp götürmüştü. Zira o kalabalıktan hiç haz etmezdi. Hesaba katamadığı şey ise Konyadan bu kadar malla dönecek olmasıydı. Korumak adına her arabaya bir alp düşmüştü. Ve bu durum Gonca hatunu haliyle endişelendiriyordu. Kurulacak olan bu pazar bey babası için çok önemliydi. Başarısız olmaktan babasını üzmekten çok korkuyordu. Böyle bir durumda da anasının diline düşmeyi hiç istemezdi. O yüzden her şeyde çok ciddi düşünüyor ve önlemini alıyordu.

MAL-İ HÜLYA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin