22. Bölüm

244 20 23
                                    

Merhabalar arkadaşlar. Dediğim gibi bir haftada ikinci bölümümüzde geldi. İçimden geldiği için yazmak istedim, öncelikle hepinize çok teşekkür ederim. İyi yorumlarınız ve de düşünceleriniz için. İstediğiniz gibi yazdığınız içinde. Beni kırmayıp yorum yaptığınız için tekradan çok teşekkür ederim. Diğer bölüm yine aynı gününde gelicek.

Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum canlarım. Keyifli okumalar.🌸🌼💞

****

Uçsuz bucaksız bir ormanın içinde ayaklarımda güç kalmayana kadar yürüdüm. Hava soğuk ama güneş hiç olmadığı kadar kavurucuydu. Beni şaşırtan ise bu soğukta etrafımda onlarca kelebeğin ve de kuşların kanat çırpıyor olmasıydı. Ağaçlarda tek bir yaprak kalmamıştı ama her yer yemyeşildi. Etrafıma göz gezdirdiğimde koskoca ormanın içinde tek başıma olmam bile beni korkutmuyordu. Üzerimde kırmızı kaftanımla dolaşmaya başladım. Kelebekler ve kuşlar da benimle birlikte ilerleyip kanat çırpıyordu. Gülerek onları izlemeye başladım. Daha da ilerlediğim vakit ormanlık alandan çıktığımı ve karşımda bembeyaz bir görüntü oluştuğunu farkettim. Yürümek istemesemde adımlarım benden bağımsız bir şekilde ilerliyordu. Beyazlar içinde gördüğüm bir suret gülerek bana bakmaya başladı ve elini uzattı. Küçücük ellerini bana doğru uzattı. Evvel şaşkın bir şekilde ona baktığım için gülmüş ve sonrasında bana seslenmişti.

"Ana."

Seslenen benim oğlumdu. Beni gördüğü anda ki gülümsemesiyle aynıydı. Oğlumun gözleri, onun bakışlarıydı. Ama büyümüştü, saçları omzuna değecek kadar uzun ve dalgalıydı. Kemikli bir yüzü vardı. Bakışları hala onu andırırdı. Uzattığı elini tutmak için ona doğru ilerlemeye başladım.

"Oğlum."

Ona her yaklaştığımda yüzündeki tebessüm daha da büyüyordu. Adımlarım ona doğru ilerliyordu ama o benden her seferinde uzaklaşıyordu. Adımlarımı hızlandırdım.

"Hayde, gel ana! Benimle gel."

Ormandan ayrılmıştık. Ben her ilerlediğimde aramızdaki mesafe daha da artıyordu. Adımlarımı durdurmuş ve etrafıma bakmaya başlamıştım. Ormandan epey bir uzaktık. Ağaçlar, kuşlar ve kelebekler hiç birinden iz yoktu. Yanımda beliren oğluma bakmış ve tekrar gülümsemiştim. Elime uzanmış ve elini avcumun içine hapsetmişti.

"Hayde, benimle gel. Seni çok güzel bir yere götürecem."

Dediğini yapmış ve onunla birlikte yürümeye başlamıştım. Bakışları bir bende bir de önündeydi. Yüzündeki tebessüm bir an olsun solmadı. Her defasında ise gülerek beni izliyordu.

Ben durduğumda o da durmuş ve bana bakmıştı. Onunla aynı boya gelmek için eğilmiş ve yüzünü izlemeye başlamıştım. Ellerim evvel saçlarına sonrasında ise yüzüne değmişti.

"Oğlum, Demir! Benim can parçam."

Benim gibi yapıp küçük elleri yüzüme dokunmuş ve okşamaya başlamıştı. Sonrada ellerini yüreğime değdirdi. Gözlerini kapatıp bir süre öylece bekledi. Tekrar bana baktığında gülümsüyordu.

"Kılıç. Benim adım Kılıç, ana. Babam öyle söyledi."

Dediklerine bir anlam verememiştim. Sorgulayıcı ifademi farkettiğinde gülümsemiş ve sözlerine devam etmişti.  "Merak etmeyesin, seni bütün dertlerinden kurtaracam ana." Bakışlarını benden çekmiş ve elini bir tarafa uzatarak oraya bakmamı istedi. "Bak geldik işte."

Elimi tutup tekrar ilerlediğinde ayağa kalkmış ve yürümeye başlamıştım. Gösterdiği yer masmavi uçsuz bucaksız bir denizdi. Güneş öyle güzel vuruyordu ki denize, parıl parıl parlıyordu. Denizin dalga sesleri artık daha da yakınımdan geliyordu. Oğlumun elini tutmayı bırakmış ve denize doğru ilerlemiştim. Yere çökmüş ve yavaşça elimi suya değdirmiştim. O da yanıma eğilmiş ve küçük elleriyle suya dokunmuştu. Gülerek bana bakıyordu. Bakışlarımı ondan çekmiş ve avcumun içine denizin suyunu biriktirmiştim. Avcuma dolan suyu burnuma ve dudaklarıma değdirip uzun bir zaman sonra yaşadığımı hissetmiştim. Denizin kokusunu içime çekmiş ve gözlerimi kapatıp derin bir nefes almıştım.

MAL-İ HÜLYA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin