" Büyük bir oyun dönüyordu. Hemde çok büyük bir oyun! "
ESRA DURAN
∆
Denize sıfır bir restauranta gelmiştik. O kadar güzel bir yerdi ki. Eğer Alp Soydan'ın yanında olmasaydım, beni kapıdan içeriye bile alamazlardı. Ağır ağır giyinmiş şık insanlar ile dolup taşıyordu içerisi. Hava yeni yeni kararıyordu.
Salonda ki atmosfer, dekordan dolayı o kadar romantikti ki.
Kırmızı, beyaz çiçekler, vintage mumluklar, çalan yabancı şarkılar.Karnım gurul gurulken, etrafı izlemekten kendimi beni izlediğini fark ettiğim bir çift göze bakarak aldım.
-Beğendin mi? Diye sordu.
-Çok güzel bir yer, tabi ki.
-Eğer gidene kadar böyle uslu bir kız olmaya devam edersen, burayı sana veririm. Dedi sinsi bir gülüşle.
Ağzım açık kalırken -burası senin mi? Dedim bende.
Yüzü düz bir ifadeye büründü. Ve başını salladı. Şaşkınlığımı hemen yuttum ve gülümseyerek -istemez, bir gün daha iyilerine sahip olacağıma eminim. Dedim sakince.
Başını bu sefer sakin ve keskin bakışlarla gözlerime bakarak salladı ağır ağır. -Buna bende çok eminim. Dedi sonra.
Gerçekten de gözlerinde bana karşı olan bir güven bakışı vardı.
O sıra garson yemeklerimizi getirdi.
Ben resmen tek bir tane Türk cümle olmayan menüyle epey sınandıktan sonra isyanla geri kapatıp Alp'e -sen ne yiyeceksen bende ondan yiyeceğim. Nedir bunlar böyle, türk yemeği yokmu burada! Demiştim.O ise sadece güldü bana.
Bozulsamda bozuntuya vermeden tripli tripli baktım ona. Sanki biz doğduğumuzdan beri amerikan mutfakları ile besleniyorduk.
Üstelik herkes bu kadar şıkken benim bu kadar sade olmam da modumu düşürüyordu bir yandan. Ama nihayetinde ben buradaki diğer insanlar gibi romantik bir akşam yemeğinde değilim diye düşünerek kendimi avuttum.
Alp düz bir ifadeyle garsona birşeyler seçip profesyonelce söylerken sadece onun bu asilliğini izledim. Bu bir sürü dil bilen, yakışıklı, zengin, asil, soylu, eğitimli, yüksek statü sahibi olan adamın içinde nasıl bir canavar yaşıyordu onu anlamış değildim. Gerçi bu son günlerde o canavar yok olmuştu... Umarım bir dahada ortalara çıkmazdı.
Önümüze konulan değişik yemeğe baktım. Biraz tuhaf gelmişti, hatta iştahım kapanır gibi oldu. Bilmediğim bir yemeği yemek istemiyordum. Yinede mahçup olmamak için elime çatal bıçağı aldım.
Alp yemeğine çoktan başlamışken ilk lokmasını bitirdikten sonra -umarım çatal, bıçak kullanmayı biliyorsundur. Diye dalga geçti.
-Yok, bilmiyorum! Dedim göz devirerek.
-Sen en iyisi, elimde de malum bunlar varken o gözlerine sahip çık. Dedi.
Ürkmedim değil, o yüzden ses etmezken. -Dene bir, beğeneceksin. Dedi yeniden yemeğine odaklanmışken. - Ne var içinde?
-Rievkooche Haus Töller yani elma Soslu Patates pancake ve Suurbrode Brahaus Paffgen Marine ve Kavrulmuş Et. Köln mutfağından. Dedi.
Başımı salladım. Aslında bilindik şeylerle yapılan, alman yemekleriydi.
Küçük bir lokma tadına baktım. Gerçekten çok güzeldi. Ağzının tadını da tabi ki iyi biliyordu. Bugün bana hem elbise, hemde yemek konusundaki zevklerini sunmaktan çekinmemiş Alp Soydan ile, babamın katili ile romantik bir atmosferde akşam yemeği yiyordum. Resmen beraber koca bir gün geçirmiştik.
Sinirlerim bozulmuşken çaktırmadan dişlerimi sıkarak gülümsedim.
![](https://img.wattpad.com/cover/342107163-288-k596174.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BABAMIN GÜNAHI
RomanceEsra'nın tüm hayatı, 15 yaşında annesini kaybettikten sonra başlamıştı. Yıllar boyunca okulunu dahi bırakıp tamamen, annesinden sonra hayata küsen kumarbaz, içkici babasının borçlarını ödemeye adamıştı kendisini. Amacı, yıllarca onu yeniden hayata d...