ESRA DURAN
Gözlerimi birisinin saçlarıma dokunmasıyla aralamışken korkarak geriye çekildim. Taki yeşil gözlerini tanıyana kadar.
Alp'ti.
Lanet olsun burada uyuyakalmıştım. Bana siyaha dönüşmeye yakın orman gözleri ile ateş saçıyordu. Haklıydı.
Kim bilir ne zamandan beri beni arıyordu?
"Gelmişsin." Dedim kırık bir sesle. Hala uzanıyordum. Beni bulacağını zaten biliyordum. Dünyanın diğer ucunada gitsem o beni bulurdu. Bir tek o bırakmaz dı. Belkide hayatımda ki gerçek olan tek kişi oydu. Babam sandığım adamın günahlarından birisi de oydu...
"Sen ne yaptığını sanıyorsun? Saatlerdir arıyorum seni, telefonun niye kapalı? Niye buradasın Esra, Cahiti atlatmak, kaçmak nedir ya, yinemi başladın, yinemi başa döndük!?" Dedi bağırıp çağırarak. Çıldırmış gibi görünüyor du umarım bana zarar vermezdi.
Gerçi öyle bir yıkık haldeydim ki bana zarar vermesi bile umrumda olmazdı.
Kucağımda ki çerçeveyi kenara kaldırdım. Ben bunu dermansızca yaparken gözleri yatağın yanında ki komidine bıraktığım resime kaydı. Sessizleşti."Vazgeç artık! Aş bunları. Ailen seni o kadarda önemsemiyor du, özellikle baban! Neler yaşamış sın ya, sadece benmiydim onun boynuna taktığı tek günah. Doğrularak ayaklarımı yataktan aşağıya sarkıttım. Bir avucum kapıyı açamadığım ve kırık pencereden girmeye çabaladığım için kesikken, kucağıma sakladım. Diğer Avucumun içinde tuttuğum mektup ve künyeyi hiç birşey demeden havaya kaldırıp ona uzattım. Üşüyordum. Titriyordum bu yüzden de.
"Beni dinlemiyor musun? Cevap ver. Ya başına birşey gelseydi? Hele ki dün ki Yusuf olaylarından sonra. Kasıtlımı yapıyorsun? Bu ne!?" Dedi. Ama almadı elimdekileri. O bir anda bağırınca yerimde sıçradım.
Başımı eğdim ve o beni azarlamaya devam ederken birden sessizliğimi bozup deliler gibi ağlamaya başladım.
Alp bozguna uğrar gibi baktı bana ve şaşırıp kaldı. Bunu beklemiyordu, emindim.
Sakince dizimin dibine çöktü.
"Hey heyyy tamam, sakin ol. Öfkeliyim, çok öfkeliyim. Sana zarar vermeyeceğim. Sadece öğlenden beri seni arıyorum. Her yerde arıyorum, başına birşey geldi sandım. Aklım çıktı bu yüzden kızgınım." Dedi. Gözlerine şevkat ve endişe hakim oldu. Gözlerinin içine bakarak içim çıkarcasına ağladım. Titriyordum da hala. Üzerinde ki ceketi bir çırpıda çıkarıp beni sarmaladı. "Buz gibi burası. Donmuşsun." Dedi. Sıcacık olan parmakları göz yaşlarıma değinirken "sakin ol şimdi ve söyle bana güzelim, bir sorunun var biliyorum. Anlat bana şimdi, herşeyi tamam mı ağlama, hallederim. Birisi canını mı sıktı? Ne oldu? Söylemen yeter!" Dedi.
Elimle beraber titriyor olan kağıdı yeniden uzattım ona doğru. Bu sefer fark etti ve önce künyeyi sonra mektubu aldı elimden. "Ver, neymiş bunlar?" Dedi. Sesinin tınısı şevkatli ve bir o kadarda öfkeliydi ki.
Künyeyi gelişine inceledikten sonra kağıdı açtı ve sessizce okumaya başladı. O okurken ben ağlamaya devam ettim. Bir eli yüzüm deydi hala, yavaşça çekti. Gerildiğini parmak uçlarından hissetmiştim. İzin vermedim elini çekmesine. Yanağımda tuttum. Elimi üzerine koydum ve gözyaşlarımın avucuna akmasına izin verdim.
Kaşları çatılırken surat ifadesine daha fazla öfke hakim oldu. Çenesini sıkıyordu, kendisini zor tutuyor olduğu belliydi. Bir bana, bir kağıda bakıyordu.
"Bu ne?" Annemin bıraktığı mektubu okuduktan sonra tekrar künyeyi inceledi.
"Ben... H-Hakan Dur-Duran'ın, Meryem Duran'ın k-k-kızı değilmişim. Ben- ben Esra değilmiş im." Dedim. Ve bunu söylerken hep kesik kesik hıçkırıklara boğularak konuşmuştum.
Alp bozguna uğramış gibi hareketlerle geriye çekildi. Eli yüzümden düştü. Kollarımı vücuduma dolayıp başımı eğdim ve kendimi isyana bıraktım. O bana tepeden bakarken ben ellerimi yüzüme kapatıp ağlamaya devam ettim.
Alp yüzünü svazladı.
Ardında duran Cahit ve Ahmet abiyi daha yeni fark ettim.
Ahmet abi kireç gibi yüzüyle bizi dinliyorken Cahit öfke dolu bakışlarla izliyordu beni. Hala...
Alp deli gibi bir oyana bir buyana gitti ve daha sonra "çıkın dışarıya!" Diye bağırdı. Havaya ikinci kez sıçramışken onlar dışarıya çıktı ve kapıyı kapattılar.
"Nasıl yani? Sen Hakan'ın kızı değilmişmisin? Eminmisin?" Diye sordu.
"Bugün hastahaneye gittim." Dedim ve gözlerimi sildim. Kanlı avucumu unutup açarak göz yaşlarımı silince hem yüzüme, hem bileğimden aşağıya doğru koyu renkli kanlar aktı. Alp görür görmez dizimin dibine çöküp yaralı elimi tuttu ve gözlerinde ki korkuyla açtı avucumu. Yüzü buruştu ve kıyamazcasına baktı yüzüme. "Ne yaptın buraya, acıyor mu çok?"
Başımı hayır anlamında salladım. Ve diğer elimle kalbimi işaret edip "burası acıyor sadece." Dedim ve dişlerimi sıkarak yutkundum. Alnıma ard arda öpücükler bıraktı ve avucumu tutup yarama baktı.
"Doktor dedi ki annen çocuk sahibi olamaz, hastalığı eğer senden önceyse bu imkansız."
Alp sessizleşerek beni dinlemeye koyulmuşken ona herşeyi anlatmaya başladım. Bunu ikide bir tıkanıp dursamda zar zor yapmıştım.
"Annemin doktoruna gittim bugün. Bana, annemin çocukluğundan beri o hastalığı taşıdığını, evlat sahibi olmasının imkansız olduğunu ve, vede benim evlatlık olduğumu yıllardır bildiğini söyledi..." Dedim.
Son cümlemle birlikte gözlerine güç almak istercesine bakıp yine hıçkırıklara boğulurken Alp benide beraberinde ayağıya kaldırdı ve heybetli kolları arasında sıkıca sardı.
"Şşşhhh tamam. Tamam. Sakin ol. Buradayım..."
"Bak, yıllardır günahları altında ezildiğim adam babam değilmiş, ne kadar güzel" Dedim ve hayal kırıklığı içinde ona bakıp ağladım durdum.
Zavallı sesim odanın duvarlarına isyan ederek çarpıp dururken, onun sıcacık kolları dahada sıkılaştı. Ve saçlarımı okşamaya öpmeye başladı.
"Ben kimim, ben Esra değilim. Ben yalanım bak." Dedim bu sefer.
![](https://img.wattpad.com/cover/342107163-288-k596174.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BABAMIN GÜNAHI
RomanceEsra'nın tüm hayatı, 15 yaşında annesini kaybettikten sonra başlamıştı. Yıllar boyunca okulunu dahi bırakıp tamamen, annesinden sonra hayata küsen kumarbaz, içkici babasının borçlarını ödemeye adamıştı kendisini. Amacı, yıllarca onu yeniden hayata d...