" Herkes bir gün geride bırakıp
gidermiydi gerçekten? " ...∆
2 SENE ÖNCE
Sahil kenarında oturmuş öylece güneşin batışını izliyordum.
Bana yağmurun yağması gibi buda huzur veriyordu.
Bir gün daha gidiyordu ömrümüzden. Bir gün daha büyüyordum.Zaten benim yaşıtlarıma göre olgun,çalışkan,ve pozitif bir kız olduğum söyleniliyordu sürekli. Henüz 15 yaşıma yeni girmiştim ama,annem kendimi bildim bileli hasta bir kadın olduğu için hep bir ciddiyetle,korkuyla, telaşla büyütülmüştüm.
Buda erken olgunluk veriyor tabi insana.
2. Evre rahim kanseriydi canım annem. Beni doğurduktan sonra,bu hastalığa tutulmuştu. Zaten bende tek çocuktum. Kardeşim veya abim,ablam olmasını isterdim ama,tek çocuk olmanın avantajları her zaman daha fazlaydı tabi ki.
Okuldan yeni çıkmış,ve her zaman ki gibi yolumun üzerinde ki bu bankta durmuş,gün batımına karşı soluklanıyordum.
Göğün kızıllığı,yüzüme turuncu turuncu ışıldar ken dün zar zor sırf bir video uğruna çalışmaktan yarılan parmaklarına,ojeler sürdüğüm babam gelmişti aklıma.Gülümseme den edemedim.
O dünyanın en iyi,kahraman,fedakar babasıydı. Annem ve benim için her zaman,herşeyin en iyisi için uğraşıp duruyordu. Annemde öyleydi. Dünyanın en iyi melek annesiydi o.
Ben çok mutlu,mükemmel bir anne babaya sahip pozitif bir insandım.
Kolay kolay üzülmez,kolay kolay ağlamazdım. Sürekli gülerdim. Bu yüzden babam hep bana bebek değip durur,benden de azar işitirdi...Acaba annem ne yemek yapmıştı diye düşünüp dururken,midem guruldadı.
Ayağıya kalkıp,yoluma devam ettim.
Eve vardığımda dakikalarca çaldım kapıyı,ama kimse açmadı. Babam zaten işten geç gelirdi,annemde komşuya falan gitmiş olmalıydı.
Gerçi o hasta olduğu için pek fazla evden çıkmazdı ki...Farklı farklı düşünceler ile kendi anahtarım sayesinde kapıyı açıp eve girmişken ayakkabılarımı çıkararak seslenmeye başladım. Burnuma keskin, yabancı bir koku geldi. Çöp veya leş kokusuna benziyordu.
"Anne? Anneee? Anne,kimse yokmu!?"
Kimse ses vermedi yine.
İçeriye girip mutfağa yöneldim ilk. Evin ışıkları bile açık değildi.
Her yer karanlıktı,ama ben asla karanlıktan korkmazdım. Tahmin ettiğim gibi annem evde değildi galiba.Mutfağın ışığını açtım. Ne ocağın üzerinde,nede tezgahın üzerinde yemek falan yoktu. Hatta sabah çıkmadan atıştırdığım kahvaltılıklar bile hala tezgahın üzerinde duruyordu. Karıncalar basmıştı üzerlerini.
Vücuduma garip bir soğukluk çöküvermişken derin bir nefes alarak mutfağı terk ettim hemen. Bu sırada salonun ışığınıda açmıştım.
Kendi odama geçmeye yeltenirken salonun önünden geçtiğim sıra,gözüme yerde yatan cansız bir beden çarptı.
O kadar ağır bir çekimde oluyordu ki herşey,salona taraf döndüğümde o bedenin anneme ait olduğunu bile kavrayamadım doğru düzgün.Yüz üstü yerde yatan bedeni çok kötü şişmişti. Etleri morarmaya yakın duruyordu. Yarım açık kalmış ağzından çok açık renkli bir kan akmış, dudağının kenarında kurumuş kalmıştı.
Titreye titreye şaka olmasını dileyerek ona doğru yürümeye koyuldum.
Bacaklarımdan güç çekiliyormuş gibi hissetmeye başlamıştım.
O sıra ters tarafa dönük yüzünü tamamen görür görmez kısık bir çığlık attım. Çığlığım içime kaçmıştı sanki.Yüzü morluğun biraz daha koyu bir tonunu alarak siyahi bir renkte çok kötü şişmişti. Hatta neredeyse tanınmayacak şekildeydi.
Parmaklarım zangır zangırken sağ elimi omzuna doğru uzatıp ona dokundum.
Vücudundan çok kötü ve keskin bir koku yayılıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BABAMIN GÜNAHI
RomantizmEsra'nın tüm hayatı, 15 yaşında annesini kaybettikten sonra başlamıştı. Yıllar boyunca okulunu dahi bırakıp tamamen, annesinden sonra hayata küsen kumarbaz, içkici babasının borçlarını ödemeye adamıştı kendisini. Amacı, yıllarca onu yeniden hayata d...