ÜÇ GÜN SONRA
"Bunca yıl benim aşkım için o savaşmıştı, şimdide onun aşkı için ben savaşacaktım."
∆
ESRA DURAN
Dershaneden dönmüştüm. Volkan kapımı açmaya geliyorken ben açıp indim aşşağıya çoktan. Kapıda Serdar beyin arabası vardı. Ve şoförü.
Elimde çantama sığmamış bugün ki yapılan denemeler varken, yağmur değmesin diye kucağıma basarak Volkan'a başımla veda edip içeriye hızlı hızlı yürüdüm.
İçimde ve yüzümde gram mutluluk yoktu. Evdede yoktu.
Serdar bey ve Burcu üç gün geçmiş olmasına rağmen gitmemişlerdi.
Çünkü son yaşanılanlardan sonra herşey yarım kalmıştı. Serdar bey neysede o Burcu her dakika kendini Alp'e itip duruyordu. Ve bu istesem de, istemesemde beni sinirlendiriyordu.Begüm günlerdir yemiyor içmiyor odadan çıkmıyordu. Ağlamaktan gözleri kör olacaktı artık.
Sultan abla desen ruh gibi olmuştu kadın.
Kendi evladını reddetmiş gibi onun olduğu kata bile çıkmıyordu. Benimle bile doğru düzgün konuşmuyordu. Bende üstüne gitmiyordum. Kolay değildi onun açısındanda tabi.
Ama anne yüreği, hep yemeğini yapıp yemesi için dört gözle bekliyor, ardından ağlıyordu.Alp'te belli etmesede üzgündü. Ama onun üzülmesini hiç istemiyordum çünkü yeni ameliyat olmuştu, ve stres yapması zararlıydı. Begüm ve Cahit'in olayıyla bizim olaylar örtülmüştü şimdilik. Ama bu demek değildi ki bitmişti.
Beni ikinci kez, hemde ayık kafayla öpmüştü.
Abi yok, mesafede yok demişti.
Üstelik neden diye sorduğunda da 'canavar bir kalbinin var olduğunu hatırladı.' Demişti.
O an bütün dünyam gözümün önündeymiş gibi baktım gözlerine.
Ne demek istediğini anlamıştım. Tamda istediğim gibi, ona bir kalbi olduğunu hissettirmeye başlamıştım.
Ama bu yanlıştı. Bende yeni yeni fark etmiştim ki, o kalp onda zaten vardı. Kalbini bembeyaz bir şekilde sunsada, dünyası kapkaranlık olacaktı hep. Ve ben asla o dünyaya ait olamazdım. Zaten o dünyadan çıkmıştım, bir daha giremezdim.
Biz... Herşey yanlıştı.
Bende hemen annesini sürdüm ortaya, kalbi olduğunu fark eden adam, onu geçmişte terk etmişte olsa, şimdi hasta ölüm döşeğinde yatıyor olan annesini de fark ederdi belki diye düşünsem de, öyle değildi.
Aksine içinde kaybetmeye çalıştığı o canavarla dün o kadar zaman sonra yeniden yüz yüze gelmiştim.
Buda bana üzerini kapatmaya çalıştığım geçmişi hatırlattı.Kırıktım. Aynı zamanda üzgün. Annesini araya katmasaydım belkide herşey daha güzel olacaktı.
Onu iyileştirecektim- Ama peki ya ben? Beni kim iyileştirecekti. Göründüğüm kadar, tabi ki güçlü değildim...
Bu konuları sonraya bırakmaya karar vererek Cahit'i düşünüyor duruyordum üç gündür. Eve gelmemişti. Nerede olduğunu bilmiyordum. Şirkete gidip geliyordu, Ahmet abi söylemişti. Ama evde kalmıyordu. Onu göremiyordum. Arıyorum bu numara kullanılmıyor diyordu. Hattını değiştirmişti herhalde.
Onun için nedense tüm onları öz kardeşim yaşamış gibi üzülüyordum.
Salonda beni karşılayan Serdar bey ile dalgınlığımı kırıp gülümseyerek "merhaba Serdar bey." Dedim.
"Merhaba küçük Şoray." Bana beni ilk gördüğünden beri Şoray diyordu. Çok iyi anlaşmaya başlamıştık üstelik.
"Nasıl geçti bakalım günün?" Dedi.
"Çok iyi." Dedim.
"Eminmisin, yüzün pek öyle demiyor sanki?"
Mülayim mülayim kibarca konuşması, giyinmesi çok tatlıydı. Çok ton ton bir yaşlıydı. Keşke Alp'te onun gibi olsaydı. Ama o tam bir öküzdü. Ona öküz dediğimi bilse kabak gibi oyardı beni.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BABAMIN GÜNAHI
Roman d'amourEsra'nın tüm hayatı, 15 yaşında annesini kaybettikten sonra başlamıştı. Yıllar boyunca okulunu dahi bırakıp tamamen, annesinden sonra hayata küsen kumarbaz, içkici babasının borçlarını ödemeye adamıştı kendisini. Amacı, yıllarca onu yeniden hayata d...