*bu hikayede geçen tüm olay ve karakterler tamamen hayal ürünüdür.
adı geçen hiçbir futbolcuyu karalamak,hakaret etmek söz konusu değildir.
bunu göz önünde bulundurarak okursanız, sevinirim.*•••
kaldığımız yerden devam edelim bakalım...
İddia olayından iki hafta öncesi.
• İdil.
Kaan'ın tehditkâr sesi hâlâ kulaklarımda çınlıyordu. "Bir daha İdil'e yaklaşacak olursan, senin hayatını karartırım!" diye haykırmıştı, gözleri Mert Hakan'ın üzerine kilitlenmişti.
Kalbim göğsümde deli gibi atıyordu; bu iki adamın birbirine bu şekilde düşman olabileceğini tahmin etmemiştim.
Mert Hakan ise her zamanki umursamaz ve kışkırtıcı tavrıyla gülerek, "Hadi yap! Karart da göreyim!" diye meydan okumuştu. Onun alaycı kahkahası, tansiyonu daha da yükseltmişti.
Kaan'ın nefesleri hızlanmış, Mert Hakan'a doğru bir adım daha atmıştı. "Deneme beni, Mert Hakan," diye dişlerinin arasından fısıldadı. Gözleri bir volkanın patlayışını andırıyordu. Aralarındaki mesafe birkaç santimetreden fazla değildi, iki taraf da patlamaya hazır bomba gibiydi.
Mert Hakan, Kaan'ı yakasından tutmuştu, Kaan ise ilk hamleyi ondan beklercesine alayla gözlerine bakıyordu sadece.
Tam o anda, İrfancan yetişti. Hızla Mert Hakan'ı kolundan tutup geri çekti, "Yeter lan, sakin ol!" diye bağırdı. Muslera da Kaan'ı arkasından tutarak uzaklaştırmaya çalışıyordu.
Koca bir derin nefes aldım, hâlâ nefes nefese kalmış gibiydim. Kalbim sanki boğazımda atıyordu. Okan hocanın sert sesi bir kez daha ortalığı yankıladı:
"Soyunma odasına! Hadi, artık bitirin şu saçmalığı!"
Bir süre daha birbirlerine meydan okurcasına baktılar, ama sonunda gerilim az da olsa düşmeye başladı. Kaan'ın bana dönüp endişeli bakışlarını hissettim. Gözlerinin içindeki öfke yerini endişeye bırakmıştı.
"İyi misin?" dedi, sesi yumuşamıştı ama hâlâ gerilimle doluydu. Elleri hafifçe omuzlarımda gezindi.
Başımı salladım, "İyi... iyiyim Kaan," dedim ama sesim titriyordu. Kalbim hâlâ yatışmamıştı. İkimiz de bakışlarımızı birbirimizden kaçırmadan soyunma odasına doğru ilerledik.
İçeriye girdiğimizde, atmosfer tamamen değişmişti. Birkaç dakika önce yaşanan gerginlik adeta buhar olup uçmuş gibiydi. Mauro Icardi'nin gürültülü kahkahası ve dans figürleri odayı ele geçirmişti. Meşhur 9 numaralı formasını giymiş, "Fener ağlama" bestesini açmıştı ve güle oynaya dans ediyordu. Mauro'nun keyfi tüm odaya yayılmıştı, adeta galibiyetin ritmiyle herkesi neşeye boğuyordu.
Metehan, eline bir kalem almış, çocuk gibi heyecanlıydı. Yüksek sesle, "Ne yazayım? Hocam ne yazayım??" diye bağırıyordu, Okan hoca onun yanına gitmeye çalışırken gülümseyerek başını iki yana sallıyordu. Barış ise beline havlu geçirmiş, bir köşeye oturmuş kahkahalarla olan biteni izliyordu. O anın rahatlığı, dışarıdaki fırtınadan ne kadar uzak olduğumuzu hatırlattı.
Bir an gözüm, elinde kamera olan Ali Yiğit'e takıldı. Babasından aldığı profesyonel duruşuyla, soyunma odasındaki bu anı belgesel gibi çekiyordu. Gözlerim parladı, etrafımda olanları bu kadar keyifle izlemek bana da iyi geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
iddia, kaan ayhan.
FanfictionBir yıl önce sosyal medya, pr pozisyonunda Galatasaray Spor Klübüne işe giren İdil, hakkında dönen iddiadan tamamen habersizdir. *bu kurgudaki karakter ve olaylar tamamen bir hayal ürünüdür. hiçbir satırı hiçbir şekilde gerçeği yansıtmamaktadır.* ...