65.Bölüm Islak Banyo Macerası (+18)

1.2K 97 15
                                    

Bölüm biraz (1400 kelime) uzun oldu gibi. Umarım beğenirsiniz.

İyi okumalar.

FURKAN'DAN

Yanımdaki adamın gerginliğine bıyık altından gülüp çatalımdaki eti keyifle ağzıma attım. Ağzıma dolan tatla memnunca mırıldanıp suyundan bir yudum aldım.

"Ee oğlum, ailen falan ne iş yapıyor?" Babam elindeki şarap bardağından bir yudum alıp geriye yaslandı. Üzgünce elindeki bardağa baktım. Bu yemeğin yanında ne de güzel giderdi.

Ama bu gece içki içemezdim. Bilincim hemen giderdi ve Serhat ile babamı baş başa bırakmış olurdum.

"Annem ve babamı küçük yaşta kaybettim efendim ama eskiden babam marangozluk yapardı." Yanımda özlemle konuşan beden yüzünden ağzımdaki lokma büyüdükçe büyüdü.

Ağzım dolu bir şekilde babama ufak bir gülümsemeyle bakan adama döndüm. "Serhat." Fısıltı gibi çıkan sesimden sonra bana baktı ve elindeki çatalı bırakıp elimi eline aldı. Güzel gülümsemelerinden birini sundu bana.

"Kusura bakma oğlum, hatırlatıp üzmek istemezdim. Başın sağ olsun." Babam da üzülmüştü fakat fazla belli edip Serhat'ı daha çok üzmek istemiyordu sanırım.

"Sorun değil Kemal amca, alıştım sayılır. Onları hatırladıkça üzülmek yerine mutlu oluyorum. Onlar da beni mutlu görmek isterlerdi." Elini daha çok sıkarak başımı omzuna yasladım. Zorlukla yuttuğum yemeğin ardından kafamı sürttüm omzuna.

Onun hakkında pek fazla şey bilmiyordum. Sadece babasından kalan dükkanı büyüttüğü biliyordum. Sonra uzun uzun anlatmak istemişti bana. Annem yüzünden kafam dolu olduğu için o zamanlar anlatmamıştı.

En sevdiği yemeğin mantı olduğunu bilirdim, kahverengi renginin ona babasını hatırlattığı için en sevdiği rengin o olduğunu bilirdim, annesinin en sevdiği çiçek olan menekşe kokusuna sevgisini bilirdim. Eh bir de bana olan aşkını bilir, hissederdim.

Sanırım yanılıyordum. Onun hakkında çok şey biliyordum.

"Ne oldu bebeğim, niye döküyorsun incilerini?" Ne zaman ağlamaya başladığımı bile bilmiyordum fakat ona hayrandım. Bu kadar güçlü olmasına, dimdik bir şekilde ayakta durmasına hayrandım.

"Sorun yok yavrum, sen varken üzülmüyorum ben." Yüzümü avuçları arasına alıp gözyaşlarımı sildi tek tek. Önce sağ sonra sol gözümün altını tek tek öptü. Gülümsedim ona.

"Hem dün yaptıklarını unutmuş değilim yavrum, akşam bedelini ödeyeceksin. Kendini hazırlasan iyi olur." Kulağıma fısııldadığı şeylerle an be an kızarırken babamın da masada olduğunu hatırlayıp yüzümü avuçlarının arasından geri çektim.

Kızarmış yanaklarım ve nemli gözlerimle önüme döndüğümde babamın ufak bir tebessümle bize baktığını gördüm. Ona baktığımı görünce hafifçe öksürüp yüzündeki ufak tebessümü sildi fakat gözleri çok yumuşak bakıyordu.

"Bundan sonra burada da bir baban var, bunu unutma. Ne zaman bir ihtiyacın olursa bir telefon uzaktayım sana." Minnetle baktım babama. Geç olsa da yanımdaydı artık, sırtımı yaslayacağım sağlam bir dağ vardı.

"Teşekkür ederim Kemal amca." Kolumla dürttüm onu. Anlamaz gözlerle baktı bana. Babamı işaret edince ona baktı ve onun somurtkan yüzüne bakıp yaptığı yanlışı anladı.

"Baba," yutkundu birkaç kez. "Teşekkür ederim baba."

Yemeğin geri kalanı keyifli sohbetler eşliğinde geçmiş, babam onu arayan sekreteri yüzünden yemek bittikten sonra gitmek zorunda kalmıştı. Bir dahaki sefere evde onun yaptığı yemeği yiyeceğimize dair söz vermişti.

Zengin Mahalleli [BxBxBxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin