37.Bölüm Furkan

2.2K 238 26
                                    

İlham gelince hemen yazdım. Umarım beğenirsiniz. Söz verdiğim gibi ikinci bölüm bu.

Bundan önce bir bölüm daha attım, atlamayın!

İyi okumalar.

Saat gece yarısına yaklaşmıştı ve Umut'un kaybolmasının üzerinden yaklaşık 8 saat geçmişti. Peri Hanım güç bela bir sakinleştirici ile uyutulmuştu.

Pars Bey salonun ortasında bir o yana bir bu yana giderken babası dayanamayarak seslendi oğluna.

"Oğlum otur biraz, başımız döndü. Haber bekliyoruz zaten, şu an elimizden gelen başka bir şey yok." Pars Bey babasının ne demek istediğini anlıyordu ama elinden bir şey gelmediği için kendine sinirleniyordu ve bu sinir onun sabit durmasına engel oluyordu.

Sevgilileri kaybolan üçlü ise en az Pars Bey kadar üzgün ve sinirlilerdi fakat bir saat önce Asım Bey tarafından yedikleri büyük azar sonucu acılarını sessiz yaşamaya başlamışlardı.

Bu durum, özellikle Emir'i çok zorluyordu. Normal hayatında da enerjik ve yerinde duramayan biri olduğu için şu an nasıl oturduğunda inanamıyordu.

Yağız, zaten acısını sessiz bir şekilde yaşarken Yusuf'un da ondan pek bir farkı yoktu. Üçünde de gözle görülür bir değişim vardı sanki. Sanki saatler değil de yıllardır kayıptı Umut.

Varlığı ile herkese mutluluk saçan birinin yokluğu, herkesin içindeki neşeyi söküp almıştı sanki.

Derken odayı bir telefon sesi doldurdu. Sessiz ortamda yankılanan bu ses, herkesin dikkatini üzerine çekti. Asım Bey sehpanın üzerinde duran telefonu alıp hızla cevapladı. Arayan kişi Umut'u arayan ekibin başındaki eski bir askeriydi.

"Seni dinliyorum Rıfat." Asım Bey'in otoriter ama aynı zamanda heyecanlı sesi herkesi oturduğu yerden ayağa kaldırmıştı.

"Komutanım, Umut kaybolduktan bir saat kadar sonra bir hastaneye kaydı yapılmış." Asım Bey duydukları ile olduğu yerde çakılı kaldı.

"Ha-hastane mi?" Kaç yıllık babasının sesinin titrediğini ilk kez duyan Pars Bey hareket edemedi. Ne demekti hastane? Umut'a bir şey mi olmuştu yoksa?

Komutanının titreyen sesini duyan Rıfat, hemen devam ettirdi cümlelerini. "Araba kazası yapmış fakat hiçbir hasar almadan kurtulmuş. Vücudunda bulunan birkaç morluk dışında bir şeyi yokmuş."

Asım Bey duydukları ile bir yandan sevinirken bir yandan da üzerine ceketini alıyordu. Hemen torununun yanına gitmesi gerekiyordu. Asım Bey'in hazırlandığını gören dörtlü, hemen ceketlerini üzerine geçirerek gelecek olan emri beklemeye başladılar.

"Hangi hastane? Çabuk bana torunum yerini söyle Rıfat." Beşi birden evden çıkarken Asım Bey ve oğlu arabalarına binmiş, üçlünün bindiği diğer arabayla birlikte evden çıkmak için hazırlanmışlardı.

"Komutanım, şu an hastanede değil." Asım Bey duyduklarını idrak etmeye çalışıyordu. Bu çocuk hastanede değilse neredeydi? Neden evine gelmemişti ya da neden kimse torununun hastaneye gittiğini haber vermemişti onlara?

"Nerede benim torunum o zaman?" Komutanını bekletmemek adına konuşan asker ile Asım Bey'in endişesi iyice artmıştı.

"Bir buçuk saat hastanede kaldıktan sonra biriyle birlikte çıkmışlar komutanım." Asım Bey torununu kimin götürebileceğini düşünüyordu ama aklına kimse gelmiyordu.

"Kamera kayıtlarını hazırlayın, geliyorum." Son sözü bu olan Asım Bey telefonu kapatmış, ondan gelecek bir cevabı bekleyen sürücü koltuğundaki oğluna bakmıştı.

Zengin Mahalleli [BxBxBxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin