Anlaşma

102 7 0
                                    

Kısa kalın boyunlu bir çiftçi beni kalenin girişinin sağında kalan tarlalara götürdü. İnsanların bana olan korkusu günden güne azalmıştı. Herhalde biraz gücüm olsa bir elimde kürekle gübre temizlemeyeceğimin farkındaydılar. Ancak daima gözleri üzerimde olan nöbetçileri nereye gitsem hissedebiliyordum. Bir süre sonra varlıklarına aldırmaz oldum. Günün ilerleyen saatlerinde olanları unutmak için elimdeki işe sarıldım. Dinlenmeden o kadar uzun süre çalışmıştım ki kollarım ve belim isyan ettiğinde ancak kendime durma izni verdim. Neden bilmiyorum buraya geldiğimden beri ilk kez bir nebze olsun iyi hissediyordum. O gece kafese dönmek için zahmet etmedim. Samanlığın hemen yanındaki yere uzandım ve garip deliksiz bir uyku çektim.

Ardından gelen günler daha kolay ve daha zordu. Garip bir şekilde buraya alışmaya başlamıştım, tabii bir arpa boyu yol katedemediğim gerçeğini göz ardı edersek. Her gün çiftçinin bana verdiği işe kendimi veriyor ve bir yandan kalenin içine sızmak için zayıf bir nokta arıyordum. Kürenin izinsizce rüyasında sızdığım odada olduğuna emindim. Andre bir daha beni görmeye gelmedi. İçimdeki garip huzursuzluk buna minnettardı ama uzun süre daha burada hiç bir şey yapmadan yaşayamazdım.

Ertesi sabah uyandığımda doğrudan kalenin iç bölgesinde bekleyen nöbetçiye gittim.

Kapıda Zhmir'i bulmak iyi mi yoksa kötü mü şanstı bilmiyorum. "Andre ile konuşmak istiyorum." dedim kararlı bir şekilde.

"Yerine dön." Olay çıkarmaya niyetli bir şekilde kararlı adımlarla kapıya yaklaştım. "Neden uslu bir köpek olup yolumdan çekilmiyorsun."

Bu tam da düşündüğüm gibi onu çıldırtmaya yetti. Ellerinde atan damarların şiştiğini görebiliyordum. Yüzü değişimin etkisi ile kızarmaya başladı. Ona karşı bir şansım yoktu ama daha fazla oyalanmaya da tahammülüm kalmamıştı. Ölü veya diri...

"Belki de yeterince açık ifade edemedim. Git efendini getir köpekçik."

Zhmir ikinci bir defa düşünmedi. Üzerime doğru atıldı. Şu anki bedeninin üç katı genişliğinde devasa kızıl bir yaratığa dönüştü. Tek bir pençesiyle beni yere sermişti bile. Çarpmanın etkisiyle kafamın arkasında keskin bir ağrı hissettim. Çirkin nefesi yüzümde gezinirken uzun dişlerinin arasından sızan salya toprağa akmaya başladı. Göğsüme yaptığı baskı yüzünden nefes alamıyordum. Bir şey onu üzerimden almadan önce pençesinin havalandığını gördüm.

"Kendine gel Zhmir!" Hadrin'in gürleyen sesiyle dikkati bir an dağıldı. Bundan fırsat bularak dizlerimin üzerinden doğruldum. Hadrin gözlerini yaratığın üzerine dikmişti.

"Burada ne oluyor?" dedi öfkeli bir sesle.

Yaratık birkaç adım geri çekildi.

"Andre ile anlaşma yapmak istiyorum." dedim hızlı hızlı nefes alarak.

Hadrinin arkasından başkaları da gelmişti. Şaşkınlıkla neler olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Hadrin gözlerini Zhmir'in üzerinden ayırmadı. "Bu sefer sana arka çıkmamı bekleme."

Ardından kısa bir an duygusuz bir yüzle bana baktı ve arkasını dönüp yürümeye başladı. Hızlıca onu takip ettim. Sadece bir saniye için Zhmir'in bana kitlenmiş ölümcül bakışlarını izledim. Hadrin arkada kalan askerlere seslendi.

"Andre'e onu büyük salonda beklediğimi söyleyin."

Hadrin beni iki büyük kapının açıldığı geçitten kalenin içindeki yapıya soktu. Etraftaki meraklı yüzler ikimiz üzerinde dolaşıyordu. Burada nöbetçilerden çok sıradan insanlar dolaşıyordu. Taş mermerlerle döşenmiş ufak bir avludan geçip soldaki uzun koridora saptık ve sonunda karşılama salonunu andıran geniş bir odaya çıktık. Hadrin kapıyı açıp beni içeri aldı. Yürürken bir kez bile arkasını dönüp bakmadı. Her yanımız asker doluydu ve ben daha kaçmaya tenezzül etmeden buradaki askerlerin beni memnuniyetle öldürebileceğinin en az benim kadar farkındaydı.

TUTSAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin