Peri yemeğimiz bittiğinde beni elimden çekerek kulübenin arkasındaki bahçeye çıkardı. Andre'nin üzerimizdeki gözlerine aldırış etmeden onu takip ettim. Kulübenin arkasındaki yaşlı ağacın altına oturduk. Parmaklarım ağacın çatlamış sert kabuklarının üzerinde gezindi.
"Anlat bakalım. Başımız ne kadar dertte?" dedi kafasını ağaca yaslarken.
"Tılsımını görene kadar öldüğüne ikna olmuştum." diye başladım. "Hayatta olduğunu anladığımda ise seni bulmak zorunda olduğumu biliyordum. Şehirdeki bir satıcı bana dryadların kalesinde bir yön bulucu olduğundan bahsedince onu çalmaya karar verdim ama işler pek yolunda gitmedi. Bataklığa geldiğimde çevremi sardılar. Nöbetçileri atlatmamın bir imkânı yoktu o yüzden tılsımları bir oyuğa sakladım. Ağaçlarda gizlenerek bataklıkta ilerledim ve geçitin altındaki kanaldan kaleye girdim. Beni bulduklarında bir dolaba saklanmıştım."
Dikkatle beni dinliyordu. Gözleri çakmak çakmak aydınlanmıştı. Daha fazla detay vermek istemiyordum ama onu içine attığım tehlikeyi bilmeyi hakkediyordu.
"Beni bir kafese koydular. Aslında neredeyse pes etmek üzereydim." dedim kısa bir nefes alarak. Tatsız anılar yeniden zihnimde canlanmıştı. Sıkıntılı kısımları atlamaya karar verdim. "Ama nerede ve nasıl olduğunu bilmiyordum. Belirsizlik... dayanılır gibi değildi." Dikkatimi dağıtma ihtiyacıyla parmaklarımla toprağın üzerinde anlamsız şekiller çizmeye başladım.
"Peki ya sonra?" Devam etmem için beni teşvik etti.
"Seni bulmak için Andre'yle bir anlaşma yaptım. Seni bulmama yardım ederse ona tılsımı vereceğime söz verdim."
Peri bunun anlamını biliyordu. Yine de hiçbir şey söylemedi. Yalnızca başını sallamakla yetindi. Tılsımı başkasının eline geçen bir ligefr köleden başka bir şey değildi.
"Ama işler sonradan biraz karıştı." dedim onu kendime doğru çekerken.
"Bunun abayı yakmış olmanla bir ilgisi var mı?" dedi bilmiş bir sesle.
"Sen hala duyguları hissedebiliyor musun?" diye sordum şaşkınlıkla.
Bir elini boynumdaki tılsımın üzerine koydu. "Bunca zaman sonra bir daha olmaz sanmıştım ama şimdi bu kadar yakın olunca bazı şeyler geri dönüyor."
Gözlerim tılsıma kaydı. "Senin tılsımın olduğunu bilmiyorlar, bilmelerini istemiyorum."
Peri anlayışlı bir şekilde kafa salladı.
"Onun," kararsızlıkla durdum. "Onun benim hakkımda ne hissettiğini biliyor musun?"
"Neden bunu ona sormuyorsun." Parlak gözleri alaycıydı. Gücenmiş bir sesle saldırıya geçtim. "Senin benim tarafımda olman gerekir!"
Ellerini savunmaya geçer gibi kaldırdı. "Ben sadece olması gerekeni söylüyorum."
Kafamı sallarken gülümsememe engel olamadım. Bunca zaman sonra onunla hiç bir şey olmamış gibi konuşabilmek harika bir histi. Hikayenin kalanını anlattığımda "Neden savaşçılar peşine düşsün anlamıyorum." dedi düşünceli bir sesle.
Bunu ben de merak ediyordum. Kollarımı ona doladım. "Bir daha kimsenin sana zarar vermesine izin vermeyeceğim."
"Tek başına savaşamazsın." dedi aniden. "Beni bulmak için kendi hayatını tehlikeye attıktan sonra olmaz."
"Bunu tartışmayalım. Seni eve götürmenin bir yolunu bulmamız gerek."
"Sensiz gitmeyeceğim. Bunu biliyorsun." dedi inatçı bir ifadeyle. Gözlerim yeniden dolmuştu. Yaşların süzülmesine izin vermedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTSAK
Fantasia...Düşmanların dostlara, dostların ise düşmanlara dönüştüğü bir dünyada büyüleyici bir aşkın hikayesi... "Yalan söylüyorsun." "Öyle mi?" Bunu bir meydan okuması olarak görmesini istemiyordum ama yine de yüzümü çevirmedim. "Sana ait olmayan şeyleri...