Bekleyiş

90 7 0
                                    

Bana avlunun en arka ucundaki küçük bir odayı verdiler. Şu ana kadar kaldığım en eski ve harap oda olmasına rağmen kafesten sonra saray odası gibi geldi. Odaya bitişik gibi duran banyoya girdiğimde tozdan buğulanmış bir aynada kendimle yüz yüze geldim. Bir an için yabancı birini görmüş gibi kalakalmıştım. Bana yabancı gelen yüze uzun uzun baktım. Hiç görünmediğim kadar harap ve yorgundum. Gri gözlerimdeki parlaklık solmuş gibiydi. Yüzüm toprak içindeydi. En hasta halimle bile bu kadar kötü göründüğüm bir zaman olmamıştı. Siyah uzun saçlarım kabarık ve çileden çıkmış bir halde omuzlarımdan sarkıyordu. Sadece alışkın olduğum bukleler yerine öbek öbek toplanmış çalılara dönüşmüştü. Aynadaki görüntü garip bir şekilde beni gülümsetti. Bu halimle bize seslendikleri Ligefr'ın kelime anlamı gibi gerçek bir cadıya benziyordum. Otomatik adımlarla duş kısmına geçip paslı kolları çevirdim. Suyun akmasına mı yoksa sıcak olmasına mı bu kadar sevindim bilmiyorum. Gözlerimden akan yaşlara aldırmadan, kollarımı kendime dolayarak, adeta zaman algısını kaybedeceğim kadar uzun bir süre kendimi yere bıraktım.

Odanın karşı duvarındaki küçük pencere insanların yürüdüğü geniş bir sokağa bakıyordu. Oradan geçen insanları izlemek insanı adeta uyuşturuyordu. Duştan sonra bir süre pencerenin yanında oturdum. Hayat benim için durmuş olmasına rağmen insanların devam ettiğini görmek garip bir histi. Peri'nin yakınlarda bir yerde olduğunu hayal ettim. Gözlerimi kapadım. Onu bulmak için oynadığım bu kumarda ne kadar şeyi risk etmiştim? Tılsımdan vazgeçtiğimde bir daha asla eskisi gibi olamayacaktım.

Zamanı geldiğinde bu işten ikimizi de sağ kurtarmanın bir yolunu bulmalıydım. Düşencelerin ağırlığı altında daha fazla ezilmeden kendimi sedirden bozma yatağa attım. Yatak demeye bin şahit isteyen eski karyola altımda uğursuz bir ses çıkararak ezilirken uzun zaman sonra ilk kez derin ve deliksiz bir uykuya daldım.

Ertesi sabah nöbetçiler avlunun yanındaki mutfağa gitmeme izin verdi. Andre iş birliğine devam etmem konusunda hassastı. Bu sebeple kaba davranmamak için uyarılmışlardı ama bu kibar davranmalarını da sağlamıyordu. Hiç değilse taciz edilmiyordum. Arada bir Zhmir'in uzaktan beni izleyen zehirli gözleri dışında.

Eski bir dolaptan bozma olan ufak mutfakta çalışan hizmetli kadın bana ekmek ve çay uzattı. Bu kadını daha önce de kafesin içindeyken birçok kez görmüştüm. Onda dikkatimi çeken şey yamalı elbisesi ya da uzun örgülü saçları değildi. Aynı benim insanlarımın yaptığı gibi örgülerine taktığı çiçekli süslemelerdi. Uzun renkleri yıllar önce solmuş pileli elbisesiyle dolapları silerken onun gündelik işlerini yapmasını izledim. Karnımı doyurmam uzun sürmedi ve sanki yıllar geçmiş gibi gelen bir aradan sonra sıcak bir şeyler içmek içimi ısıttı. Yerdeki tencere yığınını temizlemek için eğildiğinde bana onlardan biriymişim gibi gülümsedi. Böyle zamanlarda buradaki insanları düşman olarak görmek zordu. Andre'yi kapının girişinde beni izlerken bulduğumda elimdeki bardakla birlikte iyi hislerim de çekip gitti. Bardak tezgâha gürültüyle çarpıp devrildi.

Şaşırmış gibi tek kaşını hava kaldırdı."Ligefr'ların sakar olduğunu bilmiyordum."

"Bana şöyle hitap etmeyi keser misin?" dedim sıkıntıyla o andan kurtulmaya çalışarak.

"Adını söylersen neden olmasın." dedi hiç beklemeden. Sorunun yöneldiği yeri görememiştim.

Cevabımı vermem için geçen süre olması gerekenden daha uzun sürdü. "Herneyse. Nasıl seslendiğin kimin umurunda?" Sesimin önemsiz bir şeymiş gibi çıkmasını sağlamaya çalıştım. Tabii ki yutmadı.

"Ufaklık diyeceğim o halde."

"İnsanları hep böyle çıldırtır mısın?"

"Ah, hayır." Oyuncu bir ifadeyle gülümsedi. "Hayır, yapmam."

TUTSAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin